TARİHİ YAPIDA YAŞAM ÖDÜLÜ

Gülten ÇETİNKAYA Evi (Alaçatı)

Alaçatı’nın turizme yönelik ticaretin en yoğun olduğu, komşu evlerin pansiyon, cafe, restorana dönüşerek özgün özelliklerinin değiştiği bir bölgede geleneksel yaşamı birazda direnerek sürdüren bir aileye ait konut. Cumbalı, iki katlı konutun alt katı depo ve işlik olarak kullanılırken üst kat yaşam alanlarına ayrılmış. Özgününde mutfak üst katta, işlik bölümü günün yaşam koşulları nedeniyle mutfak ve toplanılan büyükçe bir salon haline dönüştürülmüş günümüzde. Bir geçiş dönemi eseri. Aileye mübadele süreci sonunda verilmiş. İlk sahipleri Rumlar… Konut büyük ölçüde özgün özelliklerini korumuş. Cumbanın olduğu başoda, sıva ile mermer görünümlü boyama tekniğinin nadide örneğini sergiliyor. Ama tavanlara bakım yapılmış epey bir yıl önce ve aile hala üzülüyor özgün tavan özelliklerini koruyamadıkları için. “Kısıtlı olanaklar ile akan tavanları onarmak zorunda idik” diyorlar.

Anne, baba Kavala Kınalı köyünden gelmiş. Hatta orayı ziyaret etmişler ve her şey aynı annelerinin anlattığı gibi duruyormuş. Aslında biraz tesadüfen korunmuş, imar olmadığı için hala oralarda diye düşünüyorlar. Dört kardeş, bu evde doğmuşlar. Bir oğlan, üç kız. Küçük kardeş dışında kendi deyimleriyle kısmet olmamış evlenmemişler. Ama küçük kız kardeşin çocukları ve torunları hepsinin olmuş. Anne ve baba arka arkaya ölünce büyük abla Gülten Çetinkaya kardeşlerine kol kanat germiş. Aile içinde değeri de bir o kadar çok ki…Aslında kardeşlerinden sadece birkaç yaş büyük olmasına rağmen; yazın rençberlik, kışın terzilik yaparak bakmış kardeşlerine. Aynı zamanda toplumsal sorunlara karşı hassasiyeti, girişken ve güçlü kimliği ile siyasi partilerin birinde kadın kolları başkanlığını da deneyimlemiş. Konutun giriş katını daha çok depolama ve işlik gibi kullanıyorlar. Oraya kendi deyimleriyle mağaza diyorlar. “Hayatta kimse bizim aramızda yap, et diye cümle kurmaz. Hep yapar mısın, eder misin denir.” diyor Gülten Hanım.

“Bu ev hatıra olarak ölünceye kadar asla satılmaz. Babamız ve ondan önce dedemiz eksper, bu sokak olduğu gibi dedeme aitmiş. Ağa olarak gelmiş buraya, Ahmet Ağa diye bilinir. Aynı zamanda da cerrah, atadan cerrah… Genlerden geliyor. Doktorların iyileştiremediği hastaları o, iyi edermiş.” İyileşen hastaya da dedesinin söylediklerin aktarıyor bize. “Mari kızım al bir demet çiçek git, o adamlara(doktorlara ) söyle beni Ahmet Ağa gönderdi de” dermiş. Doktorlar da “yine Ahmet Ağa mı” der gülümserlermiş. O doktorlar, dedesinin devlet hastanesinde çalışmasını çok istemişler. Behçet Uz’ da ev sahipliği yapmış bu konut. Çok sık gelirmiş sohbete bu eve.  

Gülten ÇETİNKAYA Evi (Alaçatı) Tarihi Yapıda Yaşam Ödülü

Semiha ve İsmail YILDIRDI Evi (Şirince)

Konut, iki katlı, Geleneksel Türk Evi tarzında geniş saçaklı ve saçak silmelerindeki kalem işleri dikkate değer. Üst kat ise yaşam alanı.

İsmail Bey, 84 yaşında, Semiha Hanım 78 yaşında. Semiha hanım, Dikili’den buraya gelin gelmiş. Dört çocuk ve on altı torunları var. “Malatya’ya kadar uzandık” diyorlar. İsmail Bey Edremit’te askerlik yapmış, dönüşte Dikili’ye uğramış, kendi ifadeleriyle nasip olmuş evlenmişler.

İsmail Bey bu evde büyümüş, evlerinin arkasındaki evde de doğmuş. Ailesi Rumelili. Kavala’nın Müştean köyünden. Babası on beş yaşında gelmiş buraya. “Çok çalışkan bir adamdı, çalışmasıyla bize bir şeyler bırakmış.” diyor. Orada sürüleri varmış bir de bakkal dükkânı… Ovası kuvvetliymiş. Köyden denize kadar ovası varmış. Çok bereketliymiş o ova. Burada da tütün yapmışlar, bakkal işletmişler sonradan kendisi taksi işletmiş. “Şimdi güzel bir hayat ama eskiden çok zahmetler çektik. Şu dağda sürü vardı bizim. Her gün Selçuk’a gider süt taşırdık. Yirmi beş kilometre yol yürürdük. Vesait yok. Eşek beygirlerle gider gelirdik. Yağmur yağınca selin bitmesini beklerdik. Sonra altmış bir senesinde philips cipler vardı, yeşil; onlar çıktı. Rahmetli babam otuz bir bin beş yüz liraya o cipten aldı. Onla çalışmaya başladık.”   

Konutun mekân düzeni ve pek çok öğesi özgün olarak günümüze ulaşmış. Dolaplar, kapılarda ve pencerelerde bu özgün detayları görmek mümkün. Şirince’ye ve kuzeydoğudaki vadiye uzanan güzelim manzaranın yer aldığı terasın özgün zemin taşları görülmeye değer.

Semiha ve İsmail YILDIRDI Evi (Şirince) Tarihi Yapıda Yaşam Ödülü

Serpil ve Şerafettin GENİŞ Evi (Tire)

Tarihi dokusuyla bir bütünlük arz eden Tire’deki eski evler yaşanmışlıkların ve köklerin tanıklarıdır. Yapı tescilsiz olmasına karşın tarımsal üretime dönük yaşam biçimini yansıtması, çevreye olan katkısı ile özgün bir nitelik taşımaktadır. Yapıdaki fiziksel müdahalelerin yaşamsal gereksinimler doğrultusunda yapıldığı gözlenmiştir. Sosyal çevrenin değişimine rağmen aynı bölgede yaşamayı tercih etmişlerdir. Şerafettin Bey, annesinden kendisine miras kalan Hanay tarzı bu konutta doğmuş. Kavluların oğlu lakabı ile tanınıyor. Annesinin ailesi, doğan çocuklarını hep kaybettikleri için sonradan annesi doğunca yaşasın diye Durdu adını almış. Annesinin amcaları yapıyorlar evi, plan üç aile için düzenlenmiş. Fakat içinde yaşamak nasip olmamış. İki kardeş de 93 harbinden geri dönememişler. Hesaplayınca konutun yapımı 1870’lerden hemen önceye uzanıyor. Şerafettin Bey rençberlik yaparak iki çocuğunu okutmuş. Çocuklarıyla gurur duyuyor. “Bu çocuklar bu evde yetiştiler” diyor.

Konut rençber bir aileye uygun bir mimari özelliğe sahip, yüksek duvarlar içinde bir avlu avlunun bir tarafında konut karşısındaki mekanlar hayvan barınağı olarak değerlendirilmiş. Ayrıca kapı önüne ve avluya özenle yerleştirilmiş tarım makinaları dikkat çekiyor. İşledikleri arazi uzaktaymış, Menderes havzasında. Tarım makinelerini oraya bırakınca çalındığı için mecbur buraya getiriyorlarmış. Eskiden hanay tarzı daha belirginmiş. Dış sofa günün yaşam koşulları nedeniyle ve kendi imkânlarıyla evin mimari detaylarında çok uzaklaşmadan kapatılmış. Şerafettin bey, altı kardeş, üç oğlan üç kız… Üç oğlan da buraya gelin getirmiş. Her gelin zamanında evde o yaşama yönelik yeni düzenlemeler yapılmış. Kendisi en küçüğü ailenin ve sonradan kendisine intikal olmuş konut için “Aile yadigarı burası, ben biraz tarihe meraklıyım, ben yaşadıkça burası kalır ve planı değiştirmem ben” diyor.

Serpil ve Şerafettin GENİŞ Evi – TİRE Tarihi Yapıda Yaşam Ödülü

Bedia TÜREN Evi (Ödemiş)

 Konut, Ödemiş’te 20.yüzyılın ilk yarısına kadar varlıklı ailelerin oturduğu bir sokak dokusunun son temsilcilerindendir. Günümüzde bu sokakta içinde yaşamın sürmediği birkaç konutun viranlaştığı gözlenmiştir. Büyük bir kısmı yıkılmış ve yerine çok katlı yapılaşmalar almıştır. Tescilli olmamasına rağmen sahiplerince neredeyse tüm özgün nitelikleri korunan konut Ödemiş tarihi ve geleneksel yaşamının kıymetli bir temsilcisidir. O yılların Ödemiş’inde Zeybek baskınları varmış. Onlar bertaraf olunca gelmişler güvenle evlerine. Ondan önce ise müftülerin evinde kalmışlar, bir süre.
Bedia Hanım, doksan iki yaşında ve diğer üç kardeşi gibi bu evde doğmuş ve büyümüş. Bir oğlan kardeşi vefat etmiş. Şu anda evde öğretmen emeklisi kız kardeşi ve vefat eden oğlan kardeşinin eşi ve onun oğluyla birlikte yaşıyor. Diğer oğlan kardeşi de eğitimci, Buca Eğitim’den mezun olmuş Fransızca Öğretmeniymiş. Babası sokağın arka tarafında yer alan Rumların bir işletmesi olan tütün mağazasının direktörüymüş. Annesi Selanik’ten bu eve gelin gelmiş. Oldukça eğitimli bir hanımmış. Selanik’te Fevziye İdadisi’nden mezun olmuş. İşgal sonunda Mübadele Yasası kapsamında kenti terk eden Rumlar’dan sonra tütün mağazası da kapanmış. Babasının işi de bozulmuş. Annesi de dikiş dikerek aile bütçesine katkı sağlamış. Hatta çocuklar daha çok o dikiş paraları ile okumuşlar da meslek sahibi olabilmişler. Bu yüzden annelerini büyük bir minnetle anıyorlar. Bedia Hanım, İzmir Yüksek Ticaret Meslek okulundan mezun olmuş (bugünkü İzmir Kız Lisesi). Bu okulun ikinci yıl mezunlarındanmış. Daha uzun okumak istemiş ama babasının ekonomik gücü sıkıntıya düşünce, daha fazla okuyamamış. Tire’de Yapı Kredi Bankası’nda işe başlamış. Müdürlüğe kadar yükselmiş. 79 senesinde emekli olmuş.
 Konut tek katlı, orta sofalı, arkada genişçe bahçesi ile özgün özellikleri ve aile fertleriyle günümüze ulaşmış.

Bedia TÜREN Evi – ÖDEMİŞ Tarihi Yapıda Yaşam Ödülü

Mehmet KIZILCAAVLU Evi (Ödemiş)

Yaklaşık yüzyıl önce Musevi asıllı Mario Efendi’ye yaptırıldığı düşünülen tescilli yapı, kiler ve bodrum kat üstü, tek katlı bir evdir. Geniş orta mekâna dört oda açılmaktadır. Yüksek tavanları, geniş pencereleri, döner merdivenli, dekoratif kemerli giriş cephesiyle tarihi yapı, bütün özellikleriyle korunmaktadır. Ayrıca dekorasyonu da evin ruhuna uygun bir anlayışla döşenmiştir. Konuta ve içinde bulunan eşyalara yapı sahiplerince koruma içgüdüsü yüksek duygularla bakılmaktadır.

Mehmet Bey’in annesi Tire’den bu eve 1954’de gelin gelmiş. “Bir oğlum ve bir kızım var” diye başlıyor söze. Kayınpederi Mehmet KIZILCAAVLU’ nun eviymiş bu ev. Yunan İşgali sırasında Tire’den buraya göçmüş olan kayınpederi bu konutu kendisi yaptırmış. Yaptırdığı mimar da yabancı bir mimarmış. Hatta ailenin ilettiği bilgiye göre mimar daha önce Ödemiş’in simge yapılarından biri olan, 3 Eylül Teyyare Parkı içindeki Türk Hava Kurumu binasını tasarlayan mimarmış. Ödemiş Kent Arşivi Müzesi’nde yaptığımız araştırmalar sonucunda bu mimarın Yahudi asıllı Mario Efendi olduğunu öğreniyoruz.

Şükrü Saraçoğlu ile akrabalıkları da varmış Mehmet Beylerin. Şükrü Saraçoğlu’nun kardeşi Rüştü Saraçoğlu, son kuşak Mehmet Bey’in verdiği bilgiye göre dedesinin kız kardeşi’nin (büyük halanın) eşi imiş.
Yüz yıllık bir geçmişi var. Mehmet Bey, bize evi gezdiriyor. Kilerden başlıyoruz görmeye. Bodrum kat, evin hizmeti için düzenlenmiş. Mutfak, kiler vb ıslak zeminler de bu katta yer alıyor. Konutun plan şeması iç sofalı. Ana girişi, birinci katta yer alıyor ve ortada bir sofa ve onun ortasında bir masa yer alıyor. Eskiden de öyleymiş, gelen konuklar buradaki masa etrafında ağırlanırmış. Sofanın etrafındaki diğer odalar ise yatak odası olarak düzenlenmiş.
Mutfaktaki tabaklıklar, gusülhane, avizeler, salon veyatak odalarında yer alan mobilyaların hepsi özgün vetitizlikle korunmuş durumda. Günümüzde kullanılandiğer eşyalardan dolaplar, etajerler ve hatta banyodaduran küvet ve lavabo takımı ilk yapımından berivar. Özenle korunmuş ve günümüzde de kullanılırdurumda.Konutun ana giriş cephesi de ayrıca dikkat çekici.Giriş kapısını vurgulayan niş, süslü kemeri ve ikiyanında yer alan geniş pencereleri ile farklı bir mimaritarzı gözler önüne seriyor.Dede Mehmet Kızılcaavlu’nun kızları Bedia Kızılcavluve Emel Şirin kardeşlerin yaşamında özel bir yertutuyor bu konut. Tüm çocuklukları bu evde geçmiş.Şükrü Saraçoğlu’nun, hatta İsmet İnönü’nün de bazıgünler burada ağırlandıklarına tanıklık etmişler.

Mehmet Kızılcaavlu Evi (Ödemiş) Tarihi Yapıda Yaşam Ödülü

Şule ve Turgut SU Evi (Birgi)

Çıkmaz sokakların çevresinde yüksek duvarlarla birbirlerinden ayrılan evlerde dış sofalı planlar yaygın olarak kullanılmıştırBirgi’de. O evlerden biri de Şule Hanım ile Turgut Beyin evidir. 

İki katlıdır. Alt katta mahzen ve yaşam odaları ile birlikte geniş bir bahçe yer almaktadır. Üst katta orta avlu ve iki başoda ile iki yan odadan oluşan mekânları özgünlüğünü korumaktadır. Özellikle kapılar, tavanlar ve dolaplar fazla müdahale görmeden, aslına uygun bir şekilde korunmaktadır. Konut; Cumhuriyet öncesindeki Birgi yangınından etkilenmiş, daha önce de Yunan Karargâhı olarak kullanılmış. Birgi’nin zengin konut örneklerinin genel özelliklerini yansıtıyor bu konut da. Buradaki yapıların zemin katları taş, üst katları ise ahşaptan yapılmıştır. Zemin katlar pahlı köşeleri olan sağır duvarlardır. Evlere giriş, iki kanatlı ve geniş ahşap kapılardandır. Evlerin alt katları ahşap hatıllı, yığmataş duvarlardan yapılmış, üst katlar ise tamamen hımış dolgulu ahşap karkastır. Evlerin asıl plan şemaları üst katlarda görülmektedir. Üzeri örtülü veya açık olan sofanın bir, iki ve bazen de üçyönünde odalar sıralanmıştır. Bu odalara ana sofadan veya büyük evlerde ise yan sofalardan girilmektedir. Üst katlar, çıkmalar, sofalar ve dışa yönelik kafesli pencereler ve bunların üzerini örten geniş saçaklı çatılarla dikkati çekmektedir. Şule Hanım bu eve gelen beşinci gelinmiş. Aile çitçilik yapıyor. Kışın zeytin, yazın patates yetiştiriyorlar. Birgi’deki konutların ağırlıklı olarak pansiyon olarakdeğerlendirilmesinden çok, yaşayanlarca korunabilecek destek çözümlerle yaşamın sürmesini arzu ediyorlar.

Şule ve Turgut SU Evi -BİRGİ Tarihi Yapıda Yaşam Ödülü

Raşit TAŞER – Şemsiye Tamircisi (Tire)

 Ülkemizde bir elin parmakları kadar kalmış bir mesleği 50 yılı aşkın Tire’nin arastasında sürdüren usta, Tire esnaf kültürünün bir temsilcisidir. Dükkân yapısında dış vitrin aksamı dışında başka bir müdahale gözlenmemiştir. Raşit TAŞER – Şemsiye Tamircisi Tarihi Yapıda Yaşam Raşit ustanın kökeni, Makedonya Üsküp. Mübadele ile önce Çeşme’ye ardından Tire’ye yerleşmişler. Babasının ekonomik durumu sıkıntılı olduğu için ilkokuldan sonra amcalarının yanında şemsiye tamirciliği mesleğini öğrenmiş. 1961 yılında bu dükkânda ağabeyi ile birlikte şemsiye tamirciliği yapmaya başlamış. Abisi sonradan nakliyeciliğe başlaması nedeniyle, mesleği tek başına sürdürmeye başlamış. Dükkânı 1975 yılında satın almış. Tire’nin arastasında yer alan dükkân, Tire esnaflığının unutulmaya yüz tutan kültür temsilciliği gibidir. Arasta kültürünü ve eski zamanları yâd ederek şemsiye tamirciliğini sürdürüyor.
Kendi ağzından deyişleriyle arastayı başka türlü renklendiriyor usta…
“Demir tava geldi, kömür bitti. 
Akıl başa geldi, ömür bitti. 
Saç kızdı, hamur bitti. 
Adam uslandı ömür bitti.”  

Raşit TAŞER – Şemsiye Tamir Dükkanı (Tire) Tarihi Yapıda Yaşam Ödülü

Yusuf ÇIRPAR – Yorgancı Dükkanı (Tire)

Tire’nin Uzun Çarşısı‘nda eskiden pek çok yorgancı yer alırken bugün mesleğini aynı mekanda sürdüren son yorgancı ustası aynı mekanda aynı mesleği sürdürerek tarihi dokunun belgelenmesine katkı sağlamaktadır. Yusuf ÇIRPAR – Yorgancı Ustası Tarihi Yapıda Yaşam1952 doğumlu Yusuf usta ilkokulu bitirince Nizamettin Okumuş adındaki ustanın yanında yorgancı çırağı olarak başlamış bu mesleğe. Pir’inin Hallacı Mansur olduğu söylenen ve geçmişte önem verilen mesleklerden biridir yorgancılık. Osmanlı döneminde minyatürlere yansıdığı gibi, padişahların seferleri, şehzadelerin sünnetleri gibi vesilelerle düzenlenen şenliklerdeki geçiş törenlerine katılan esnaf alayları arasında yer almıştır. Osmanlı saraylarını, usta ellerin zengin motiflere altın ya da gümüş teller, kıymetli taşlar eklemesiyle elde ettikleri ipek, kadife yorganlar süslemiştir. Bundan çok değil yirmi beş-otuz yıl öncesine kadar geleneksel el sanatı ürünü yorganlar her ailenin hem kendi evinde, hem de gelin ve damat olacak çocukları için hazırladıkları çeyizde olmazsa olmazlardan biriydi. Çocuk için beşik yorganı ve çocuk yorganı olmak üzere ayrı, büyükler için karyola yorganı gibi ayrı yorganlar dikilirdi. Yorgancılara verilen siparişlerde, düğün mevsimi olması itibariyle yaz döneminde daha çok yoğunlaşırdı. İşleri çoğalsa da yorgancılar bu durumdan memnundu çünkü bu sayede kendi geçiminlerini sağlıyorlardı. Kıymet verilen bir meslek olduğu için talep ediliyor, yorgancı çırakları, kalfaları yetişiyordu.
Bir yorgan ustası bugünkü durumu ise şöyle ifade etmektedir: “Biz eskiden öyle çeyiz atardık ki, sadece bir çeyizde 100 kilo, 150 kilo pamuk kullanırdık. Şimdi yirmi-otuz kiloyla iş bitiyor. Eskisi gibi çeyiz kalmadı artık. Yaniköy kısmı olmamış olsa bizim meslek öldü.  

Yusuf Çırpar Yorgancı Dükkanı (Tire) Tarihi Yapıda Yaşam Ödülü

BASİT ONARIM ÖDÜLÜ

Bet İsrael Sinagogu (Karataş)

Yapı Sahibi: İzmir Musevi Cemaati Vakfı

Mimar: Zübeyda ÖZKAN

Yüklenici: UMART Mimarlık

Bet İsrael Sinagogu, Mithatpaşa Caddesi üzerinde yer alan konut dokusunun içinde, bitişiğindeki kültür varlığı niteliği taşıyan konut yapıları ile birlikte yüksek katlı yapılaşmanın içerisinde yer almaktadır. Kuzey-Güney aksına oturan yapının güneyinde dar bir yol ile önemli bir doğal yükselti bulunmaktadır. Yakınındaki Tarihi Asansör yapısının da oturduğu bu yükselti, yapının yalnızca kuzeyden algılanmasına neden olmaktadır. Mithatpaşa Caddesi yönünden karşısında yüksek katlı betonarme yapılar bulunmakta ve bu yapılar deniz ile ilişkisini zayıflatmaktadır. Konak Meydanı’na yaklaşık 1,5 kilometre uzaklıktaki yapı, yaklaşık 120 metre uzaklıktaki Dario Moreno Sokağı ve 250 metre uzaklıktaki Tarihi Asansör yapısı ile birlikte kent turizmi bağlamında önem taşımaktadır.

Milattan önce 586 yılında Yehuda Devleti’nin dağılması ile Anadolu’nun çeşitli yerlerinde olduğu gibi İzmir’de de Yahudi yerleşiminin başladığı düşünülmektedir. Helenistik Dönemde de Roma döneminde de Yahudilerin İzmir’de varlığı bilinmekteyse de 1605 yılına kadar örgütlü bir cemaatten söz edilememektedir. 17. yüzyılda Batı Avrupa ile ilişkilerin artmasına paralel olarak İzmir’in Ticaret Limanı olarak öneminin artması ile birlikte gerek Orta Avrupa’da, gerekse Tire, Manisa gibi Sefarad Nüfusun yerleştirildiği bölgelerden İzmir’e göç hızlanmıştır. İlk yerleşimler ticaret alanlarına; limana yakınlığında etkisi ile Agoranın Çevresine yapılmıştır. İzmir’in gelişimi ile beraber Yahudi Cemaati de gelişmiş, 19.yüzyılın sonuna geldiğinde artan nüfusun diğer yerleşim yerlerine dağılmıştır. Bilhassa ticaret alanındaki etkinlikler sonucu ortaya çıkan yeni bir burjuvazi sınıfı geleneksel yerleşim alanlarından, kentin yeni gelişim bölgeleri olan Karataş, Bornova ve Karşıyaka bölgelerine doğru kaymıştır.
Bu tarihlerde Karataş bölgesinde RoşA’harve Bet Levi Havraları ile Bet Ester Dua Evi inşa edilmesine karşın büyüyen nüfus nedeniyle ortaya çıkan ihtyaca binaen 15 Mart 1905 Tarihli Sultan II. Abdulhamit fermanı ile Bet İsrael Havrası’nın yapımına başlanmıştır. 1905 yılında yapımına başlanan Havra inşaatı tam olarak bitmemiş olmasına karşın ibadete açıldığı 1907 yılından beri kullanılmaktadır.
Musevi Cemaati’nin, İzmir’deki büyük ve önemli dini yapılarına karşı sergiledikleri yaklaşım, mimari mirasın korunması açısından örnek bir tavır olarak değerlendirilmiştir. Koruma Bölge Kurulu kararı doğrultusunda gerçekleştirilen uygulamaların yapının özgün nitelikleriyle gelecek kuşaklara aktarılmasına katkısı ve uygulamadaki işçilik kalitesi dikkate değerdir.

Bet İsrael Sinagogu (Karataş) Basit Onarım Ödülü

TARiHi ÇEVRE VE KÜLTÜR VARLIKLARINI KORUMA DALINDA KATKI ÖDÜLÜ

Müesser AKTAŞ Etnoğrafya ve Tarih Evi (Mordoğan) – Katkı Kategorisinde Jüri Özel Ödülü

Müesser Aktaş, kendisinin mezun olduğu, sonradan kullanılmayan tarihi Mordoğan Bucağı İlkokulu’nu kendi imkânlarıyla aslına uygun olarak onarmış ve bu mekânı, Etnografya ve Tarih Evi olarak ziyarete açmıştır.
1994 yılından beri Mordoğan’ın etnografik malzemelerini uzun yıllar biriktirerek özenle sergileyen Müesser Aktaş, yerel tarihin korunmasında ve yaşatılmasında çok önemli bir rol üstlenmiştir. Bu çaba 2010 yılından itibaren bakımını üstlendiği okulda sürdürmüştür. Bu kapsamda, gerek yapının işlevsellik kazanması, yapıda gerçekleştirilen onarımın üstün nitelikleri ve gerekse sergilediği eserlerin niteliğiyle başarılı bir sergileme gerçekleştirmiştir.

Mordoğan Müesser Aktaş Etnografya ve Tarih Evi Katkı Kategorisinde Jüri Özel Ödülü

Mustafa Koray POLAT, Yeni Şükran Oteli Televizyon Belgesel Dizisi

Tarihi Kemeraltı Çarşısı içerisinde yaşlı-genç, zengin-fakir ayrımı yapmadan bir asır boyunca konuklarını ağırlayan Yeni Şükran Oteli; mimarisi, işleyişi ve yaşanmışlıkları ile İzmir’in tarihinin otel tarihi içerisinde önemli bir simge yapısıdır. Oteli, günümüzdeki sürekli kalan konukları ile birlikte geçmişini ve bugününü konu edinen bir senaryo ile anlatan belgesel; bütün insani duyguları yücelten ayrıntılara sahiptir.

İzmir’in Tarihi Kemeraltı Çarşısı içerisinde yer alan Yeni Şükran Oteli, yüz otuz yıl önce inşa edilmiştir. Yeni Şükran Oteli son derece merkezi bir konumda olmasına rağmen İzmir’de yaşayanlar tarafından bile fazla tanınmayan ve İzmir’in günümüzde de faal durumdaki en eski otelidir. Belgesel, tarihi dokusunu büyük ölçüde korumayı başarabilmiş bu otelin geçmişten günümüze uzanan hikâyesini kendisi gibi sıra dışı konuklarının hikâyesi ile birlikte anlatan bir belgesel dizidir: Yeni Şükran Oteli TRT Belgesel Kanalı için 7 bölüm olarak hazırlanmış ve şu ana kadar tekrarlarıyla birlikte elli kez yayınlanmıştır. Yayınlanmaya da devam etmektedir. Program, her kesimden insanın beğenisini kazanmış, yazılı ve sosyal medyada da yer almayı başarmıştır. Programın yayınlarından sonra çok sayıda insan bu tarihi otelden haberdar olmuş, bazıları gidip gezmiş bazıları ise o tarihi ruhu hissetmek için orada konaklamışlardır.

1905 yılında ilk ismi pafta ve tapu kayıtlarında Hacı Hasan olarak adı geçen Yeni Şükran Oteli, 1926 yılı İzmir rehberinde de içinde ünlü Şükran Lokantası’nın bulunduğu Hacı Hasan Oteli olarak yer almış. O dönemde otel, 49 oda ve 80 yatak kapasitesiyle hizmette olup konaklama ücretleri, 75 ve 100 kuruş adasında değişiyormuş. Öte yandan o döneme ait bazı belgelerde, kente gelen yabancıların konaklamaları için Hacı Hasan Oteli’ni kullandığı bilgisi de yer alıyor.

“Bu otelde “her şey dahil” değildir; aslında “oda-kahvaltı” diye bir seçenek de yoktur. Ne gösterişli bir tabelaya, ne de fiyakalı çalışanlara sahiptir. Zaten hepi topu 3 çalışanı vardır. Otelin duvarındaki levhada da belirtildiği üzere ikinci sınıf bir oteldir burası. Yani 5 yıldızlı, 3 yıldızlı hatta tek yıldızlı bile değildir. Otelin sahip olduğu gerçek yıldızlar, çalışanları ve orada konaklayanlarıdır. Belgesel, alışık olmadığımız bir otelde, alışık olmadığımız yıldızların gerçek hikayeleridir. Yolları tarihi bir otelde kesişen gerçek kişileri ve gerçek hayatları bir dizi film tadında anlatır.
 Konak Meydanı’ndan, Kemeraltı’na girdiğimizde gözler hep etrafı gezer. Yaklaşık iki yüz metre sonra solda Yeni Şükran Oteli’nin daracık kapısı size gülümseyerek “Merhaba” der. İçeri girildiğinde ise devir değişir, İzmir’in faytonlu, troleybüslü günlerine geri dönersiniz. Düşünürsünüz: Kimler gelip geçmedi, neler görmedi bu pişmiş tuğlalı duvarlar? Yüz yaşını çoktan geride bırakmış Yeni Şükran, bir asır boyunca iş arayan gurbetçileri, İzmir’e çevre illerden hastanelere gidebilmek için gelen yoksulları, öğrencileri ve askerleri misafir etmiş.  Şimdiyse acımasız zaman dört bir yandan vurmuş emektar oteli. Ama o yılmamış, direnmiş. Şimdi dert ortağı İlyas Amca ile birlikte “Nereye kadar gideriz”in hesabını yapıyor Yeni Şükran Oteli.

Yapımcı Yönetmen: Koray Polat
Metin Yazarı: Ezgi Güzel Polat
Görüntü Yönetmeni: Ayaz Bilgiç
Kurgu: Çağdaş Polat
Oyuncular: Yılmaz Göçmen, İlyas Çamtaş, İhsan Adnan Ercan, Ayten Erkut,
Yücel Yelkencioğlu, Hüseyin Keskioğlu, Fevzi Mersinci, İhsan Helvacı,
Emin Aydoğan, Hasan KAYAN

Yeni Şükran Oteli (Belgesel Dizi) Katkı Ödülü

Yılmaz GÖÇMEN “Hazan ve Hüzün Son Kuşlar”

Bu kitapta sadece Tiremizin değil, kentimizin genel problemi olan el sanatlarımızın tükenmekte olmasının getirdiği sıkıntıları bulacaksınız.
Dünya teknolojilerinin gelişmesiyle bütün üretim araçlarının makineleşmesi sonucu daha az masrafla, daha az işgücüyle yani düşük maliyetle daha çok üretimin olması yüzünden tarihin derinliklerinden gelen el sanatlarımızı kaybetmekle yüz yüze kalmış durumdayız. Çaresi? Çaresi elbette vardır ve bulunmalıdır. Çünkü bugün el sanatlarının son temsilcileri olan ustalarımızın tamamı ellili yaşları çoktan geçmiş insanlardır. Onların göç etmesi ile bu meslekler kitaplarda kalacaktır. Vergi muhafiyeti, teşvik, mekan temini ve çırak desteği ile bu meslekler cazip hale getirilerek mutlaka desteklenmelidir. Bu meslekler; “Atamın Emanetidir Unutulmasın” denilerek bugünlere kadar getirilebilmişlerdir. Ancak bugünün ekonomik şartlarına destek olmazsa yürüyebilmeleri imkansız hale gelmiştir. Yani bu meslekler hazan mevsimine girmişlerdir. Her mensubu hazan mevsimindeki yapraklar gibi birer birer toprağa düşüyor. Arkalarında derin hüzün duyguları bırakarak gidiyorlar. Hazanda göç eden kuşlar gibiler… İlgiyle, sevgiyle ve destekle bu ata yadigarı meslekleri yaşatmak dileğiyle, bu mesleklere emek ve ömürlerini veren bütün ustaları saygıyla, sevgiyle anıyorum.
 Tire Yılmaz Göçmen’dir, Yılmaz Göçmen Tire’dir. Vaka nüus derler ona. Olayları ve kişileri tespit edip kaydettiği için.  Tire’deki geleneksel zanaatların son temsilcilerini konu alan kitap, naif ve samimi anlatımıyla belge niteliği taşımaktadır. 

Yılmaz Göçmen-Son Kuşlar Katkı Ödülü

Sara PARDO “Öykülerin İzinde Smyrna’dan İzmir’e ” Tudem yayınları, Ankara 2014

Çocukların İzmir kent tarihini anlaması ve sevmesi için önemli bir kaynak niteliğindeki çalışma, eğitim sistemimizin büyük bir boşluğunu doldurmaktadır. Tarihsel verilerin doğruluğu, özgün olması, zevkli okunması ve kolay anlaşılabilir sunumuyla dikkat çekmektedir.
Bir üçlü olarak Çizgi Roman tarzında hazırladığım kitapları; çocukların tarih bilinci, kent ve insan sevgisini geliştirmeyi amaçladım. Efes, Arının Gizemi altı dile çevrilerek turizme hizmet amacını gütmektedir. Öykülerin İzinde Smyrna’dan İzmir’e kitabım ise şu anda sadece Türkçe olarak, İzmir’de yaşayan tüm çocuklara kentimizin tarihini öğrenip sevmesi için kaleme aldım. Bu çerçeve içinde bir çok okula gidip sunum yapıyor ve çok başarılı sonuçlar alıyorum. Kitaplarım kar amaçlı değildir. Sadece bir hizmettir ve kentimizde bir ilktir.  Bu yıl hazırladığım “Evvel Zaman İçinde Bergama” adlı eserimi Bergama’nın Unesco Dünya Mirası’na kabul edilmesinin mutluluğu ile Bergama Belediyesine hediye ettim. Onlar kendileri basarak dağıtımını gerçekleştireceklerdir.
Uzun bir süre profesyonel tercüman rehberi olarak çalışan yazar, İzmir Yahudileri hakkında araştırmalar yaptı. Sevgili İzmir Beni Tanı Dünden Yarına İzmir Yahudileri adlı kitabı 2008 yılında İzmir Büyükşehir Belediyesi Tarihe Saygı Yerel Koruma Ödülüne değer bulunmuştur. Çocuklar için yazdığı Efes: Arının Gizemi Çizgi Romanı beş ayrı dile çevrilmiştir. Yazar, yerli ve yabancı birçok ödülün de sahibidir.

Öykülerin İzinde Smyrna’dan İzmir’e – Sara Pardo Katkı Ödülü

Serap TEKELİ ÖZDEN, Selçuk KAYAN “ARASTA VE MALGACA Urla’nın Belleği” Fotoğraf ve Sözlü Tarih Projesi

Urla’nın geçmişten bugüne varlığını sürdüren; tüm değişimlere karşın dokusunu korumaya çalışan bir çekim merkezidir. Arasta ve Malgaca yüz yılı aşkın bir tarihin günümüze ulaşan kültürüdür.

Arasta, ziyaretçilerinin manavdan kasaba, terziden ayakkabıcıya, berberden kahvehaneye, manifaturacıdan bakkaliyeye her ihtiyaçlarını bir çırpıda görebildikleri bir çarşıdır. Arasta’da hem alışveriş yapılır hem dostlarla sohbet. Bu sohbet bazen kahvehanelerde bazen dükkanlardadır. Yazın dışarıya çıkarılan sandalyelerde çaylar yudumlanır, kışın mangal etrafında meşhur Urla güveci her gelene ikram edilir, paylaşılır.

Malgaca ise Cuma günleri kurulan haftalık pazarla şenlenir. Köylü, ürününü Malgaca’ya getirir, küfelerde, sandıklarda, bakraçlarda en taze sebzeler, otlar, meyveler, sütler, yoğurtlar, zeytinyağları müşterisini bulur. Yalnız Urla’da Arasta ve Malgaca yan yanadır.

Bugün Malgaca’da eskinin Cuma Pazarı yerini, Pazar günleri kurulan Sanat Pazarı’na bırakmıştır. Yalnız Urlalılar değil tüm bölgenin, İzmirlilerin ve hatta gezginlerin ilgi gösterdiği bu pazarda, el emeği göz nuru çeşitli hediyelik eşyalar konukların beğenisine sunulur. Çevredeki kahveler, lokantalar dolar. Geçmiş yılların Cuma pazarını aratmayan bir kalabalık, yalnız Arasta’yı ve Malgaca’yı değil tüm Urla’yı şenlendirir.

Her şey değişirken Urla’nın ve dolayısıyla Arasta ile Malgaca’nın değişmemesi mümkün mü? Terzihanelerin yerini telefoncuların, kahvehanelerin yerini kafelerin alması kaçınılmaz gibi görünse de bazı değerlerin; kaybolmaya yüz tutmuş mesleklerin, yılların izlerini taşıyan mekanların, bölgeyi çekim merkezi yapan eski dokunun korunması bir zorunluluk olarak Urla sevdalılarının gündeminde olması gereken bir konudur.

Aslında korunması gereken yalnız eski doku, mimari yapı değil; aynı zamanda Arasta’ya ve Malgaca’ya hayat veren, tüm zorluklara rağmen mesleklerini sürdüren esnaftır. Arasta ve Malgaca, sözün senet olduğu devirlerin simgesidir; dürüstlüğü, temizliği, hoşgörüyü hatırlatır ve yalnızca bu nedenle bile korunması gereken bir değerdir. Bizler, iki fotoğraf sevdalısı arkadaş, doğuştan Urlalı Serap Özden ve sonradan Urlalı Selçuk Kayan, çok sevdiğimiz, her fırsatta ziyaret ettiğimiz, alışverişlerimizi yaptığımız Arasta ve Malgaca’yı fotoğraflamaya karar vererek bu projeye başladık. Amacımız, Urla’nın merkezi olan Arasta ve Malgaca’daki esnafı fotoğraflamak ve gelecek nesillere görsel bir belge bırakmaktı. Ancak çalışmaya başladıktan kısa bir süre sonra önümüzde yeni bir pencere açıldı. Fotoğraf çekerken ve çekim arasında çay kahve sohbetlerinde anlatılanlar muhakkak kaydedilmeliydi. Bu nedenle projeyi revize ettik. Hem fotoğrafları çektik hem de anlatılanları yazıya döktük. Arasta ve Malgaca esnafı, açık yüreklilikle belleklerini açtılar. Bizde hiç bir kısıtlama getirmeden, yönlendirmeden, hatta soru bile sormadan, içlerinden geldiği gibi anlattıklarını kayda geçirdik. İki yıl süren çalışmada binlerce fotoğraf çektik, onlarca sayfa kayıt tuttuk. Fotoğraf için pek de uygun olmayan ortamlarda olanaklarımızın sınırlarını zorlayarak elimizden gelenin en iyisini üretmeye çalıştık. Sonra fotoğraflar elendi, işlendi, basıldı; fotoğraf sunumu hazırlandı; kaydedilen hatıralar düzenlendi, İngilizceye çevrildi ve2014 yılının 10 Ocak günü Urla Belediyesi Fotoğraf Sanat Evi’nde projenin ilk sergisi açıldı. Sergi açılışı, Urlalıların yoğun ilgisiyle onurlandı. Bizim için serginin en önemli başarısı, beş yıldır faaliyet gösteren ve her ay yeni bir sergiye ev sahipliği yapan Fotoğraf Sanat Evi’ne o gün, Arasta ve Malgaca esnafının en şık giysileriyle ve aileleriyle ilk kez gelmeleri ve projeyi sahiplenmeleriydi. Gerçekten de verdikleri destek, iki yıl boyunca gösterdikleri sabır ve her aşamada sergiledikleri iş birliğiyle projenin asıl sahibi onlardı zaten…Sergi, Karşıyaka Belediyesi Hamza Rüstem Fotoğraf Müzesi galerisinde Karşıyakalılarla buluştu. En son sergileme ise projenin esas yerinde, Malgaca’da gerçekleştirildi. Çalışma; Urla’nın yakın tarihinin önemli bir kesitini kapsayan Arasta ve Malgaca esnafını konu edinen ve onları fotoğraf ve sözel tarih verileri ile derlemiştir.

Serap TEKELİ ÖZDEN & Selçuk KAYAN Katkı Ödülü

GELENEKSEL ZANAATLARIN YAŞATILMASI

  • İrfan ALKUR, Kabak Kemane Ustası (Başköy, Tire) Geleneksel Zanaatların Yaşatılması Kategorisinde Jüri Özel Ödülü
  • Ahmet NALBANT – Nalbant Ustası (Tire)
  • Abdullah SÜREN – Semerci Ustası (Tire)

TARİHİ VE KÜLTÜREL MİRAS KONULU OKUL PROJELERİ TEŞVİK ÖDÜLÜ

  • Selçuk Şahabettin Sarıdede Halk Eğitim Merkezi, “Selçuk’ta Yaşamak” Projesi
  • DEÜ Özel 75. Yıl İlköğretim Kurumları “Tarihin Sahneye ve Ritme Yansıması Bergama Asklepion- Efes Antik Kenti” Çalışması
  • Torbalı Ayrancılar Ortaokulu  “Metropolis Ziyaretçilerini Bekliyor” Çalışması
  • Özel Karşıyaka Piri Reis Okulları “Eğitimde Kentlilik Bilinci ve Kültür Öğrenimi” Çalışması
  • İzmir Konak Özel Türk Koleji Anadolu Lisesi, Çağatay Kılınç “Ortak Kaderi Olanların Yaşam Alanları Kortejolar” Çalışması

ÖDÜL KOMİTESİ ÜYELERİ

  • Başak İPEKOĞLU – Prof. Dr., İ.Y.T.E. Mimarlık Fakültesi, Mimari Restorasyon Bölümü Öğretim Üyesi, Bölüm
  • Başkanı
  • Emel GÖKSU – Prof. Dr., D.E.Ü. Mimarlık Fakültesi, Şehir ve Bölge Planlama Bölümü, Bölge Planlama Anabilim Dalı E. Öğretim Üyesi
  • Eti AKYÜZ LEVİ – Prof. Dr., D.E.Ü. Mimarlık Fakültesi, Mimarlık Bölümü Öğretim Üyesi
  • Emel KAYIN – Doç. Dr., D.E.Ü. Mimarlık Fakültesi, Mimarlık Bölümü Öğretim Üyesi
  • Ulvi ÖZEL – İzmir 1 No’lu Kül. Var. Kor. Bölge Kur. Müdürü
  • Osman ARSLAN – İzmir 2 No’lu Kül. Var. Kor. Bölge. Kur. Müdürü
  • Halil İbrahim ALPASLAN – Mimarlar Odası İzmir Şubesi Başkanı
  • Özlem ŞENYOL KOCAER – Şehir Plancıları Odası İzmir Şubesi Başkanı

DANIŞMA KURULU ÜYELERİ

  • Aziz KOCAOĞLU – İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı
  • Buğra GÖKÇE – Dr., – İBB Genel Sekreter Yardımcısı
  • Hülya ARKON – İBB Etüt ve Projeler Dairesi Başkanı
  • H. Gökhan KUTLU – Dr., – İBB Tarihsel Çevre ve Kültür Varlıkları Şube Müdürü

SEÇİCİ KURUL BAŞKANI

  • Doç. Dr. Sevinç GÖK (Sanat Tarihçisi)  Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Bölümü

ASİL SEÇİCİ KURUL ÜYELERİ

  • Doç. Dr. Yasemin POLAT (Arkeolog)  Ege Üniversitesi  Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü
  • Doç. Dr. Hülya YÜCEER (Y.Mimar-Restorasyon Uzmanı) Adana Bilim ve Teknoloji Üniversitesi, Güzel Sanatlar Tasarım ve Mimarlık Fakültesi Mimarlık Bölümü
  • Yrd. Doç. Dr. Burak BELGE  (Şehir Plancısı)  Mersin Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Şehir ve Bölge Planlama Bölümü
  • Memnune BAHÇİVAN  (Şehir Plancısı)
  • N.Nur KOCASOY BAĞCI (Y.Mimar-Restorasyon Uzmanı)

YEDEK SEÇİCİ KURUL ÜYELERİ

  • Yrd. Doç. Dr. İrem AYHAN SELÇUK (Şehir Plancısı)  Dokuz Eylül Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Şehir ve Bölge Planlama Bölümü
  • Yrd. Doç. Dr. Yusuf SEZGİN (Arkeolog)   Celal Bayar Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü
  • Yrd. Doç. Dr. Cengiz GÜRBIYIK (Sanat Tarihçisi)  Celal Bayar Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Bölümü
  • Dr. Elif UĞURLU SAĞIN (Y.Mimar-Restorasyon Uzmanı) İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü Mimarlık Fakültesi Mimari Restorasyon Bölümü

RAPORTÖRLER

  • Ayşegül GÜNGÖREN (Arkeolog & Uzm. Sanat Tarihçisi)
  • Mehmet YASA (Restoratör)