Alaçatı’nın turizme yönelik ticaretin en yoğun olduğu, komşu evlerin pansiyon, cafe, restorana dönüşerek özgün özelliklerinin değiştiği bir bölgede geleneksel yaşamı birazda direnerek sürdüren bir aileye ait konut. Cumbalı, iki katlı konutun alt katı depo ve işlik olarak kullanılırken üst kat yaşam alanlarına ayrılmış. Özgününde mutfak üst katta, işlik bölümü günün yaşam koşulları nedeniyle mutfak ve toplanılan büyükçe bir salon haline dönüştürülmüş günümüzde. Bir geçiş dönemi eseri. Aileye mübadele süreci sonunda verilmiş. İlk sahipleri Rumlar… Konut büyük ölçüde özgün özelliklerini korumuş. Cumbanın olduğu başoda, sıva ile mermer görünümlü boyama tekniğinin nadide örneğini sergiliyor. Ama tavanlara bakım yapılmış epey bir yıl önce ve aile hala üzülüyor özgün tavan özelliklerini koruyamadıkları için. “Kısıtlı olanaklar ile akan tavanları onarmak zorunda idik” diyorlar.
Anne, baba Kavala Kınalı köyünden gelmiş. Hatta orayı ziyaret etmişler ve her şey aynı annelerinin anlattığı gibi duruyormuş. Aslında biraz tesadüfen korunmuş, imar olmadığı için hala oralarda diye düşünüyorlar. Dört kardeş, bu evde doğmuşlar. Bir oğlan, üç kız. Küçük kardeş dışında kendi deyimleriyle kısmet olmamış evlenmemişler. Ama küçük kız kardeşin çocukları ve torunları hepsinin olmuş. Anne ve baba arka arkaya ölünce büyük abla Gülten Çetinkaya kardeşlerine kol kanat germiş. Aile içinde değeri de bir o kadar çok ki…Aslında kardeşlerinden sadece birkaç yaş büyük olmasına rağmen; yazın rençberlik, kışın terzilik yaparak bakmış kardeşlerine. Aynı zamanda toplumsal sorunlara karşı hassasiyeti, girişken ve güçlü kimliği ile siyasi partilerin birinde kadın kolları başkanlığını da deneyimlemiş. Konutun giriş katını daha çok depolama ve işlik gibi kullanıyorlar. Oraya kendi deyimleriyle mağaza diyorlar. “Hayatta kimse bizim aramızda yap, et diye cümle kurmaz. Hep yapar mısın, eder misin denir.” diyor Gülten Hanım.
“Bu ev hatıra olarak ölünceye kadar asla satılmaz. Babamız ve ondan önce dedemiz eksper, bu sokak olduğu gibi dedeme aitmiş. Ağa olarak gelmiş buraya, Ahmet Ağa diye bilinir. Aynı zamanda da cerrah, atadan cerrah… Genlerden geliyor. Doktorların iyileştiremediği hastaları o, iyi edermiş.” İyileşen hastaya da dedesinin söylediklerin aktarıyor bize. “Mari kızım al bir demet çiçek git, o adamlara(doktorlara ) söyle beni Ahmet Ağa gönderdi de” dermiş. Doktorlar da “yine Ahmet Ağa mı” der gülümserlermiş. O doktorlar, dedesinin devlet hastanesinde çalışmasını çok istemişler. Behçet Uz’ da ev sahipliği yapmış bu konut. Çok sık gelirmiş sohbete bu eve.