JÜRİ ÖZEL ÖDÜLÜ

“Yaşayan İnsan Hazinesi, Anadolu’nun Son Karatabağı Bergamalı İsmail Araç”

Tarihe Saygı Yerel Koruma Ödülleri 2015 Seçici Kurul Üyelerince Somut Olmayan Kültürel Mirasın belli unsurlarını yeniden yaratmak ve yorumlamak açısından gerekli bilgi ve beceriye yüksek düzeyde sahip kişileri kapsayan Yaşayan İnsan Hazinesi olarak gördüğü İsmail Araç’ı kendisinin her hangi bir başvurusu olmaksızın; ustalığını çok küçük yaşlarından bugüne değin icra ediyor olmasını, sanatını usta-çırak ilişkisi ile öğrenmiş olmasını, bilgi ve becerisini uygulamadaki üstünlüğünü, konusunda bilgiye sahip yaşayan tek kişi olmasını, yaptığı işe kendini adamış olmasını, ve zor şartlarda devam ettirmeye çalışıyor olmasını ustalığının ve sanatının toplumla buluşmasını sağlayacak yenilikler içinde olmasını, ustalığı yaşatacak çırak yetiştirmiş olmasını ve bu konudaki insiyatifini takdir ederek, Jüri Özel Ödülü’ne değer bulmuştur.

Anadolu’da sürdürülen dericiliğin son temsilcisi Bergamalı İsmail Araç’tır. Adı, Bergama Kâğıdı anlamında Latince Charta Pergamena’dan türemiş ve bütün dillere de buradan geçmiş parşömeni, o hala geleneksel teknikte üretmektedir. Eskiden
üzerine yazı yazmak veya resim yapmak için kullanılan özel işlenmiş hayvan derisi olan parşömeni artık turistik ürünler için üretmeyi sürdürmektedir. Bu gün 85 yaşında olan İsmail Araç, koca bir hayatı dericiliğe adamıştır. Parşömen dışında davulluk, kösteklik ve meslik deri işlemeye devam ediyor. Koyun derisi, keçi derisi ve deve derisi işlediği deri türleri arasında. Yakın döneme kadar ayakkabı üretimi için yüzlük ve astarlık deri de işleyen İsmail Usta, bu üretim kentte sürmediği için artık yapmıyor. İleri yaşına rağmen üretimi sürdüren usta artık günümüze yıpranmış halde gelmiş Bergama Tabakhanelerinde işlemleri gerçekleştiriyor. Onun sanatı son yıllarda belgesel filmlere ve fotoğraf çalışmalarına konu olmuş.1 En büyük şikâyeti mesleğini sürdürecek çıraklar bulmakta zorlanması. Uzun bir geleneğin son temsilcisi de gelmiş geçmiş pek çok tabağın dediği gibi tabakhanede doğduk orada da öleceğiz diyor. Cumhuriyetin ilk yıllarında aynı coğrafyada karatabaklığın (elle yapılan tabaklama), sepiciliğin, debbağlığın hemen her kasaba düzleminde yaygın bir zanaat olduğunu görmekteyiz. Süreç içerisinde makineleşme, ekonomik nedenler karatabaklığın hızla ortadan kalkmasına neden olmuş, zanaat sanayiye dönüşme sürecine girmiştir.2 Deri tabaklamasında esas; derinin organik bir nesneden inorganik bir nesneye çevrilmesidir. Tabakhane debbağhaneden gelen bir kelimedir. Debbağ eski dilde deri işleyen kişiye verilen bir  adlandırmadır. Bu işin yapıldığı yere debbağhane adı verilmiştir. Bu kelime günümüzde tabakhane kelimesi ile yaşamaktadır. Osmanlıda debbağlık önemli zannaatlardan biridir. Mesleğin ahilik ocakları mevcut olmuş ve bu işin piri de Ahi Evran olarak bilinmektedir. Osmanlıların kuruluş sürecinde, tarihi ve sosyo-ekonomik zorunlulukların ortaya çıkardığı bir Türk esnaf birliği kuruluşu kimliğine sahip ahiliğin dericilik mesleğine çok büyük katkısı olmuştur. Orta Asya’da  başlayan, Anadolu Selçukluları döneminde örgütlenerek devam eden dericilik zanaatı, Osmanlı Döneminde yüksek bir seviyeye ulaşmıştır. İstanbul ve Ankara müzelerinde bulunan savaş elbiseleri, deri hurçlar, çok sayıda kitap ciltleri dericilik sanatının ne derece yaygın bir kullanım alanına sahip olduğunu gözler önüne sermektedir. Osmanlı Döneminde hayvanlardan elde edilen deriler, çeşitli merkezlerde organize bir biçimde çalışan tabakhanelerde değerlendirilmiştir. Böylece ülke içinde ayakkabı, saraciye vb. ihtiyaçlar karşılanırken diğer taraftan da sürekli seferde olan ordunun koşum, eğer, çizme, ayakkabı gibi gereksinimleri hiç aksamadan sağlanmıştır. Evliya Çelebi’nin Seyahatname’sinden edinilen bilgilere göre; İstanbul, Konya, Trabzon, Edirne, Urfa, Bağdat ve Mısır gibi imparatorluk merkezlerinde çok değişik derilerin imal edildiği, bunların renk, kalite ve süsleme açısından üstün özellikte olduğu belirtilmektedir.3 Endüstri devrimi ile zaten zayıflamış olan geleneksel yöntemler ile dericilik, ülkemiz sanayisinin 1990’lı yıllardaki dışa açılma sürecinde, atölyeden fabrika üretimine dönüşen ve mekânsal anlamda da organize sanayi bölgelerine taşınan dericilik işlemi Anadolu’da
köklü geleneği de ortadan kaldırmıştır. Bu durum hammadde alımında dahi sıkıntı çeken karatabakların da sonunu getirmiştir. Tabakhanelerin mimariye yansıyan özelliklerinin de Anadolu’da yaygın olarak görülen örneklerle ortak özellikleri olduğu düşünülmektedir. İki katlı inşa edilen bu işliklerin dereye bakan bölümlerinde giriş cephesi yer alır ve işliğin önünde deriyi yağlarından sıyırmak için kullanılan etlik tahtası bulunmaktadır. Girişin ilk katında ise deriyi organik bölümlerinden (Yağ, kıl ayırmaya yarayan havuzlar yer almaktadır. Üst katta ise organik malzemeden arındırılan derinin kurutulmasını sağlayan derileri asıldığı ikinci kat yer almaktadır. İkinci katlar; açıklıklarla(pencerelerle) yaratılan hava sirkülâsyonu ile kurutma işini sağlayacak bir düzenlemeye sahiptir.

Jüri Özel Ödülü – Karatabak İsmail Araç

TARİHİ YAPIDA YAŞAM ÖDÜLÜ

Makbule Çelen Evi

Domuz Alanı mevkiinde akropole yüzü dönük Makbule Çelen’in evi. Helenistik ve Roma Döneminin teras mimarisi uzanımında oluşan bir düzlük üzerinde Rum dönemi evleri var. Bu evlerin en görkemlisi Makbule Çelen’in evi. Asimetrik cepheli, bodrum üzerinde iki katlı kâgir evin ana girişi merdivenli ve nişli. Basık kemerli nişin tavanındaki alçı gül bezek yaldızla boyalı ve geometrik desenli bir alçı bezeme ile konturlanmış. Söveli pencere ve kapıların sövelerinin üzerinde basık kemerleri vurgulayan kıvrım dallar arasında geometrik desenli işlemeler dikkat çekiyor. Ana cephenin dış kenarları ve nişin çerçevesi ve bodrum katla ana katı ayırt eden silmeleriyle konut özenli bir ustanın eseri olduğunu gözler önüne seriyor.
Evin sahibi Makbule Çelen’le tanışıyoruz. Bu evde geçen 60 yıllık yaşamının anılarını öğrenmeye başladığımızda evin konumundan etkilenerek ve Akropol’e hakim manzaranın etkisi ile ilk sorumuz Zeus üzerine oluyor. Burada diyor evini göstererek Zeus Efendimizin kızı Cleopatra yaşamış, şifalı suları da olduğu için diye ekliyor. Bergama’nın sokaklarında evlerinde mitolojinin günümüzde de yaşadığına tanıklık ediyoruz. Makbule Çelen; 80 yaşına yakın. Bergamalı. “Selanik
muhaciriyiz.” diyor. “Çanakkale Savaşı zamanında Kozak Yaylasına göçmüşüz. Ama ben Bergamalıyım, Bergama civarında yaşadım hep” diyor. Evin ilk sahibi Rumlar gelip ziyaret etmişler burayı. 14 yaşında ayrılmış abla ve kız kardeş bu evden. Makbule Hanıma çok teşekkür etmişler hem misafirperverliği hem de evi koruduğu için. Bu evi Makbule Hanım’ın ailesi Makbule Hanım için satın almış. En çok da terzi teyzesi destek olmuş bu evin alımında. Teyzesi “Bolun kolayı var darın yok” demiş ve almışlar bu evi. Gelin olduğunda kiracı olarak aynı bölgede bir eve gitmiş. Kısa bir zaman sonra da bu eve gelmişler eşiyle birlikte. Eskiden evleri çok kalabalıkmış, eşi dostu evlerinde ağırlamayı çok severlermiş.
“Artık böyle evlere gelin gelmiyorlar. Hâlbuki bu evler çok daha güzel” diyor. Çocukken tütüncülük yapıyorlarmış. Sırtımızda tütün küfesi eksik olmazdı diyor. Çileli bir hayat sürmüş hem çocukken hem de evlendikten sonra. “Sevildim ama…” diyor. Eşinin hatırasına saygısı büyük. O zamanlar İzmir’e gitmek önemli bir etkinlikmiş. Kayıkla giderlermiş, İzmir’e ulaşacakları gemiye. Hiç denizde yüzmemişler ama elbiseleriyle girerlermiş. “Evimden çok memnundum. Her senede iki mevlit yapardım. Lokma döktürürdüm. Şerbetli peynirli. Yer minderlerini yığardık. Öyle kalabalık olurdu ki ev dolup taşardı. Birlik ve beraberlik olsun isterim ben hep” diyor. Çocuklar burada doğup büyümüşler. Ancak aile genişledikçe ve herkes kendi hayatına sürüklenince fazla hareketli ve etkinlikli olmuyormuş bu ev. “Aş pişti kaşıkları da yandı. Çocukların evliliği ile birlikte” diyor son olarak Makbule Hanım.

TARİHİ YAPIDA YAŞAM ÖDÜLÜ

Nurdagül Büyükarhan Evi

Babası Zeynel Abidin Dinçer aşçı olarak çalışmış. Yugoslav göçmeni, mübadele sürecinde gelmişler Bergama’ya. Önceleri Bergama’da tarihi niteliği olmayan göçmen evlerinde oturmuşlar. 1960 yılında bu evi satın almışlar. Nurdagül hanıma babadan miras kalmış ev. Nurdagül Hanım bu evde gelin olmuş. Oğlunu bu evde dünyaya getirmiş. Kendisinden iki yaş küçük kardeşini bu evde kaybetmiş. Daha sonra eşinin işi dolayısı ile Bergama’dan ayrılmışlar. Ancak eşi ve çocukları anılarına o kara bağlıymış ki artık Bergama ile fazla bağları kalmamasına rağmen, evlerini ellerinden çıkarmamışlar. Bakımını yaparak ki maliyeti onlara, güç gelse de gerçekleştiriyorlar ve özellikle yaz aylarında buraya geliyorlar. İki katlı konutun girişi, ikinci kattan sağlanıyor. Yüksek nişle tasarlanmış giriş katına yüksek merdivenlerle ulaşılıyor. Alt katta (bodrum katında) girişe göre sağ tarafta izi bugünde okunabilen bir çeşme mevcut. İkinci katta yer alan dağılım mekanı dört odaya açılıyor. Yapı, Bergama Evrensel Kültür Mirası başlığı altında Tarihi Çevrenin Korunması ve Turizme kazandırılması alt başlığı ile 2007 yılında Bergama Müzesi tarafından yayınlanan bir kitapta yer almıştır. Nurdagül Hanım’la gerçekleştirdiğimiz söyleşide Yugoslav kültürü ile ilgili bilgiler içinde kendilerine ailelerinden yadigâr iki yemek adı öğreniyoruz. Bir tanesi Tireşli Köfte diğeri ise Dürüyan Yemeği…

TARİHİ YAPIDA YAŞAM ÖDÜLÜ

Güray ve Figen Varlık Evi

Bitişik nizamda evlerin sıralandığı bir doku içinde yer alan iki katlı konut, yola bakan küçük bir bahçeye sahip ve simetrik düzende. Ana girişe bahçenin içinde yola paralel tek merdivenle ulaşılıyor. Güray Bey bu evi evleneceği zaman satın almış. Daha önce Domuzalanı’nda yine bir tarihi evde yaşıyorlarmış. Ailesi Yugoslavya’dan göçmüş Bergama’ya. On dokuz yıl önce Figen Hanım bu eve gelin gelmiş. Daha önceki sahibi ise Mehmet Olgun. Onun babası Rumlardan satın almış bu evi. Güray Bey’in verdiği bilgiye göre, sadece ara merdivenleri değiştirmişler, Mehmet Olgun zamanında. Diğer detaylar özgün. Mekân organizasyonlarıyla birlikte kapı pencere doğramaları, nişler, plastik öğeler, mutfaktaki közlü ocak, hatta üst kattaki odada özgün sıva izlerini görmek bile mümkün. Kalıpla oluşturulmuş çiçek desenlerinden yapılan duvar boyalarının izleri, son boyaların dökülen kısımlarından görülebiliyor. Yaşayan bir evde bu kadar özgün detayların yaşaması yaşayanların
özenini ve sevgilerini gözler önüne döküyor. Konut tescilli ve bakımı için gerekli izinler de alınmış. Konutun bakımı için ellerinden geleni yapıyorlar kendi imkânlarıyla. İki katlı, konutun her odası kullanılıyor. Ailenin on yedi yaşında bir oğlu ve on iki yaşında bir kız çocuğu var. Kızları Zeynep ziyaretimiz sırasında bu evde yaşamayı ne çok sevdiğini söylüyor. Gülümseyerek ayrılıyoruz.

TARİHİ YAPIDA YAŞAM ÖDÜLÜ

Fatma ve Necdet Çancılar Evi

Dik bir yokuşun onu kesen sokağının köşesinde yer alan konut; ön cephesi denize dönük konumlanmıştır. İki katlı. Asimetrik düzende kemerli nişli konut köşelerde ve kat arasında silmelerle konturlanmıştır. Necdet Bey’in babasından kendisine miras bu konut. Kendisi burada dünyaya gelmiş. Aile suyun diğer yanından, Kavala’dan. Mübadele sürecinde göçmüşler. Dede Hasan Çavuş çiftçiymiş Kavala’da. Necdet Bey’in babası buraya geldiğinde 6 yaşındaymış. Halası da 4 yaşındaymış. Acı bir öyküleri var. Dedesi, babaannesi ve babaannesinin abisi birlikte yola çıkmışlar, Dikiliye gelmişler. Ancak dede Yemen’e savaşa gitmiş ve geri dönememiş. Babaannesi çok güzel düğün yemekleri yaparmış. Bu yüzden Dikili’de saygın bir yeri varmış. Babaannesinin abisi de çok sosyal olduğu için eve gelen giden çok olurmuş. Eski düğünler bayraktar organizasyonu ile yapılırmış. Necdet Bey, babaannesinin düğün yemekleri sayesinde Dikili eşrafını iyi tanımış ve o günlerin yerleşimine dair pek çok bilgi aklında yer etmiş. Hıdırellez günlerini anlatıyor bize çocukluğunun. Üç gün sürdüğünü, erkeklerin hıdrellez yerinde kamp kurduğunu, yemekleri ve eğlenceleri hakkında bilgi sahibi oluyoruz. Necdet Bey henüz ilkokula giderken annesi vefat etmiş. Babası büyütmüş çocuklarını. Yedi yıl sonra evden ayrılarak sanat okuluna yazılmış. Hem okumuş hem de çalışmış. Önceleri evlere kömür taşıyormuş. Sonra mesleki anlamda işler bulmuş ve okulunu bitirmiş kendi sektöründe çalışmayı sürdürmüş. Aile evlerine ve anılarına çok bağlı. Necdet Bey’in eşi Fatma Hanım Bergamalı. O da tarihi bir konutta büyümüş Kınık’ta. Biraz da bu yüzden seviyorlar tarihi evleri. Evlerini kendi olanakları ile onarıyorlar. Dikili içerisinde bu kadar özenle korunmuş tek ev olarak da ayrı bir öneme sahip bu ev. Evlerde su olmadığı zamanlarda askılarla ve kovalarla taşınırmış su. O askıları dahi korumuş aile. Evin sahibinin çocukları ve hatta torunları da bu evde zaman zamanda olsa yaşamayı keyifli buluyorlar. Hepsinin ortak anıları ile dolu bu ev.

TARİHİ YAPIDA YAŞAM

Şaziment Tuncel Evi

Şaziment Hanım 84 yaşında. Bu eve gelin gelmiş. Baba evi, köyün üstünde iki katlı bir taş evmiş. Bu evin çok yakınında bir değirmen kalıntısı mevcutmuş. O değirmen eskiden dedesine aitmiş. Kayınbabası Isparta’da ağa imiş. Muhsin ağa olarak bilinirmiş. Üç kız ve bir oğlan sahibi Şaziment teyze, kızlarını evlendirdikten ve eşini kaybettikten sonra bu evde yaşamını tek başına sürdürmeye başlamış. Hala öyle…

Kapıları pencereleri çivit mavi boyalı ev; iki katlı, girişi evin dışında yer alan ve bir balkona açılan merdivenlerle ikinci kattan sağlanıyor. Köy evi tipolojisi içinde incelenebilecek konutun içine girdiğinizde küçük bir dağılım mekânı ve dağılım
mekânına açılan iki küçük odadan ibaret olduğunu görüyorsunuz. Bodrum katı, mutfak ve banyo olarak kullanılıyor. Mutfak penceresi önünde yerini almış sediri üzerinde sevgi dolu sözleriyle ve anılarıyla ağırlıyor bizi.

TARİHİ YAPIDA YAŞAM

ÖZGÜN İŞLEVİN KORUNDUĞU ESASLI ONARIM

Ömer ve Şükran Torun Evi Zangoç Evi

Konut; Yapının özgün mimari niteliklerinin ve bütünselliğinin korunmuş olması, Özgün yapı-parsel ilişkisinin sürdürülmesi / yapının bahçesi ile birlikte bir bütün olarak yaşatılıyor olması Yapının kullanımına ilişkin mimari müdahalelerin gerek tasarım gerekse uygulama olarak yüksek niteliklere sahip olması Belge değerinin yaşatılmasına ve dönem eklerinin korunmasına dönük çaba Uygulamadaki işçilik kalitesi ile Tarihe Saygı Yerel Koruma Ödülleri 2015 Özgün İşlevin
Korunduğu Esaslı Onarım Kategorisi’nde ödüle değer bulunmuştur.
177 Sokak No: 2 Foça
Mimari Müellif: Neşe SARIOĞLU BOZKIR, Fevzi BOZKIR,
Ercüment KUYUMCU
Uygulama: Ömer TORUN

Foça konutlarının minyatür bir örneği olan konut; ana giriş kapısının sövesi üzerinde yer alan kitabesinde, Foça’daki pek çok konutta olduğu gibi konutun aile ismi ve yapım tarihi yer almaktadır. Kitabede yazan “OIKIA Θ. ΔΙΑΚΟΝΟΥ – 1
Map 1897” ifadelerinin Türkçe karşılığı Zangoç Evi- 1 Mart 1897’dir. Zangoç; kiliselerin bakımını yapan ve çanı çalan din görevlisine verilen addır. Ona ve ailesine ait ev, Mübadele sürecinde ise Limni Adası’ndan gelen bu kez Müslüman din
görevlisine; Müezzin Mustafa Akseki ve ailesine verilmiştir. 1960 yılına kadar kullanılan konut, sonraki yıllarda müezzin Mustafa Akseki’nin konutun ön kısmına yaptığı bir başka eve taşınmasıyla birlikte 1980’lere kadar kiracıları tarafından
kullanılmıştır. Mütevazı ölçekte bir büyüklüğe sahip konutun girişi, asimetrik düzendedir. Sokaktan basamaklarla yükselen üzeri basık kemerli ve kemer üzerinde kenger yaprağını çağrıştıran motifli kilit taşlı derin nişin ardında yer alan ana giriş kapısı yanda yer almakta ve birinci kata açılmaktadır. Alt katta zemine gömülü bodrum katı mevcuttur. Ana giriş kapısının yanında basık kemerli üzeri profilli silmeli iki pencere ve o pencerelerle aynı aksta bodrumda daha küçük  pencereleri bulunmaktadır. Kapıdan girildiğinde küçük bir sofa yandaki odalara geçit vermekte ve giriş aksında ise bodrum kata inen merdivenler yer almaktadır. Restorasyon projesi uzanımında bodrum kat da yaşam alanı olarak değerlendirilmiş, ana girişin aksında yer alan bahçeye açılan bodrum kat kapısı aktif olarak kullanılır hale getirilmiştir.

Özgün İşlevin Korunduğu Esaslı Onarım

Makbule Hanım.

Mehmet Hamdi Uzer Binası

Mimari Müellif: L.Bülent ŞAHİN
Uygulama: Mehmet Hamdi UZER

Mağaza yapısı;
Yapının özgün mimari niteliklerinin ve bütünselliğinin korunmuş olması, İşlev doğrultusunda gerçekleştirilen yeni müdahalelerin mekân kurgusunun okunmasına engel teşkil etmemesi, aynı zamanda geri dönüşebilir anlayışla gerçekleşmesi,
Yapının malzeme ve yapım tekniğine ilişkin niteliklerinin korunması ve yapılan müdahalelerde sürdürülmesi Yapının kullanımına ilişkin mimari müdahalelerin gerek tasarım gerekse uygulama olarak yüksek niteliklere sahip olması Yapının iç dekorasyonunda mimari ve dönem özelliklerinin gözetilmesi, Yapılan müdahalelerde malzeme ve/veya yapım tekniğinin ayırt edilebilir olması, Belge değerinin yaşatılmasına ve dönem eklerinin korunmasına dönük çaba, Uygulamadaki işçilik kalitesi ile takdir edilerek Tarihe Saygı Yerel Koruma Ödülleri 2015 Özgün İşlevin Korunduğu Esaslı Onarım Kategorisi’nde ödüle değer bulunmuştur.

Yapı, 1841 Rum kökenli ilk sahibince manifatura mağazası olarak kullanılmıştır. Mübadele sürecinde ilk olarak Mahmut Çeviker tarafından Nalbant dükkânı olarak değerlendirilmiştir. El değiştirdikçe sırasıyla demirci dükkanı, mandıra, marangoz atölyesi, inşaat malzemeleri ticarethanesi ve en son 1982–2012 yılları arasında antikacı olarak kullanılmıştır. Yapının son kullanıcısı Mehmet Uzer, yapıyı satın aldıktan ve restorasyonunu gerçekleştirdikten sonra antikacı dükkânı olarak kullanmayı sürdürmüştür. İşlev değişikliğinin çok sayıda olması yapının özgün özelliklerinin tespitinde sıkıntı yaratmış olsa da gerek yapıdan  gelen izler, gerek tarihi kaynakların ve gerekse değişen işlevlerin gerektirdiği alt yapı sorgulamaları izleğinde yapının özgün özellikleri sorgulanmış ve uygulamaya yansıtılmıştır. Yanıtı olmayan detaylarda olduğu gibi bırakılarak belge değeri korunmuştur.

Yapı, asma katlı tek mekândan ibarettir. Ön cephesinde silmelerle konturlanmış üçgen alınlıklı, altında üzerinde ışınsal desenli demir ferforje ile korumalı geniş basık kemerli alınlıklı büyük bir kapı açıklığı bulunmaktadır. Alınlığın üzerinde günümüze yıpranmış ve okunamaz halde kitabesi bulunmaktadır.1 Yapının ana cephesi, köşelerindeki hafif dışa taşırılmış kesme taşlarla elde edilmiş düşey silmeler üstte sütun başlığı biçimli plasterlerle hareketlendirilmiştir. Benzer hareketlendirme kapı girişi ve kemer çevresinde de mevcuttur. Ana cephedeki kaplama ve payelerde Bergama’ya özgü andezit taşı kullanılmıştır. Kapının iki yanı vitrin olarak değerlendirilmiştir. Yapının iç duvarları geç dönemde duralit ile kaplanmıştır. Duralit kaplama altında duvarların kabayonu ve tuğla karışımı ile elde edildiği ve üzerinde sıva izi bulunmadığı gözlenmiş ve restorasyon uygulamasında da duvarlar sıvasız bırakılmıştır. Yapının asma katına kuzey doğusunda yer alan bir demir merdivenle ulaşılmaktadır. Çatı içten ahşap makas konstrüksiyonlu, üzeri ise zıt akıntılı iki beşik çatı ile örtülüdür. Çatının özgün olduğu 1900 lü yıllara ait Alman arkeoloji Enstitüsü’nün hava fotoğrafından anlaşılmış ve iki parçalı çatının bu kadar küçük mekanda uygulama nedenin yapının komşu yapılardan sonra imal edildiğini ve bu yapıların saçak düzenini bozmamak için böyle bir çözüme gidildiği ortaya konmuştur.

Özgün İşlevin Korunduğu Esaslı Onarım Ödülü

ÖZGÜN İŞLEVİN DEĞİŞTİRİLDİĞİ ESASLI ONARIM

Rönesans Yalısı

Mimari Müellif: Tamer PAKBEN
Uygulama: UMART Mimarlık

Köşk; Özgün mimari niteliklerinin ve bütünselliğinin korunmuş olması, Özgün yapı-parsel ilişkisinin sürdürülmesi / yapının bahçesi ile birlikte bir bütün olarak yaşatılıyor olması, İşlev doğrultusunda gerçekleştirilen yeni müdahalelerin mekân kurgusunun okunmasına engel teşkil etmemesi, Yapının kullanımına ilişkin mimari müdahalelerin gerek tasarım gerekse uygulama olarak yüksek niteliklere sahip olması, Yapının iç dekorasyonunda mimari özelliklerinin gözetilmesi Yapılan müdahalelerde malzeme ve/veya yapım tekniğinin ayırt edilebilir olması Belge değerinin yaşatılmasına dönük çaba Uygulamadaki işçilik kalitesi ile Tarihe Saygı Yerel Koruma Ödülleri 2015 Özgün İşlevin Değiştirildiği Esaslı Onarım  kategorisi’nde ödüle değer bulunmuştur. Eski adıyla Petrota’da günümüzdeki adıyla Turan Mahallesi’nde geniş bir bahçe ile denize nazır bir konumda ve denize özel iskelesi ile bağlanan köşk, yapıldığı dönemde Levanten Braggiotti Ailesi’ne aittir.1 Rolando Braggiotti’nin evin sahibi olduğu ve oğlu Raimondo Braggiotti’nin bu evde dünyaya geldiği günümüze ulaşan bilgiler arasındadır. Sözcük anlamı taşlık yer olan Petrota, Eski Bayraklı sürecinde Aya Triada’dan ötesini Alaybey’e doğru taşlık kıyıya uzanan alanı kapsıyordu. Bu alanda Levanten ailelerin yazlık köşkleri bulunurdu. 1940’ larda bölgenin sanayi alanı olarak ilan edilmesiyle birlikte kullanıcıları bölgeyi terk etmek zorunda kalmış bu süreçte Braggiotti Köşkü, Petrol Ofisi misafirhanesi olarak kullanılmıştır. Ayrıca 1893 yılında İzmir’de en büyük un değirmenlerine sahip olan ve un, tarım ürünleri konusunda çalışan Braggiotti Ailesi’nin 1930’lu yıllarda un fabrikalarını Süleyman Felibeli’ye kiraladıkları ve sonra satarak yavaş yavaş değirmencilik üretiminden koptukları bilinmektedir. 19 Haziran 1934 tarihinde İngiliz kökenli Eastern and Overseas Products Ltd. Eski Aya Triada’daki yağhaneyi satın almasıyla başlayan üretim sonradan “Turyağ”,
Türkiye Yağ ve Mamulâtı Sanayii Limited Şirketi olarak tescil edilmiş Türkçe kısa adı ise Turan Yağ ve Sabun Fabrikaları olmuştur. Böylece bulunduğu yer, yağhanenin adı ile özdeşleşmiş artık kıyıya Turan denmeye başlanmıştır. 2011 yılının Haziran ayında geçirdiği yangınla kule katı tahrip olan köşkün mimari çözümlemesinde ve restitüsyon etüdünde 1994 yılında köşkte çekilen “Yalancı”2 filmden elde edilen kareler değerli bir veri kaynağı oluşturmuştur. Zemin kat, ara kat, 1. kat, kule katı ve bodrum kattan oluşan köşkün ana girişi, simetrik bir düzeni yansıtan kuzey cephesinden sağlanmaktadır ve bir giriş sahanlığı bulunmaktadır. Ortada bulunan giriş kapısının olduğu kütle iki yanda daha geride konumlanan kütlelerle simetrik olarak genişlemektedir. Kule kısmı, orta alanda deniz cephesiyle bütünleşik olarak yükselmektedir. Giriş kapısının üstünde dökme demir paraçolun taşıdığı küçük bir balkon bulunmaktadır. Öndeki kütlenin dik bir beşik çatısı bulunmaktadır. İki yanda geride bulunan kütleler bodrum katta, zemin katta ve 1. katta bulunan birer pencere ile aydınlanmaktadır. Kule katında ise kuzey cephesine açılan iki adet pencere bulunmaktadır. Denize bakan güney cephesinde zemin katta özgününde geniş bir teras olan bölüm sonradan kapatılarak kapalı mekân olarak kullanılmıştır. Güney cephesi de kuzey cephesi gibi simetrik bir düzene sahiptir. Zemin katta özgününde teras olan bölüme açıklık sağlayan kapıları, ortada bulunan kapının üstünde iki adet dairesel metal kolonun taşıdığı bir balkon ve bu balkona açılan kapı ile körfezi kucaklayan manzaraya ulaşılmaktadır. Aynı aksta bu kez kule katında tek kapı ile açıklık sağlanan ahşap konsolların taşıdığı bir
balkon aynı manzaraya İzmir körfezine bakı vermektedir.

Özgün İşlevin Değiştirildiği Esaslı Onarım Ödülü

Beyaz Köşk

Mimari Müellif: Y.Mimar Salih Seymen
Yapı Sahibi: Tarık Sepici-Mehmet Sepici-İklame Sepici Can-Gönül Sepici –
Mustafa Sepici
Uygulama: Grid İnşaat Ltd.Şti- Mimar Tayfun Öztekin

Köşk; Özgün yapı-parsel ilişkisinin sürdürülmesi / yapının bahçesi ile birlikte bir bütün olarak yaşatılıyor olması, Yapının özgün mimari niteliklerinin ve bütünselliğinin korunmuş olması, İşlev doğrultusunda gerçekleştirilen yeni müdahalelerin mekân kurgusunun okunmasına engel teşkil etmemesi, aynı zamanda geri dönüşebilir anlayışla gerçekleşmesi, Yeni işlevin yapının mimari mekânsal ve belgesel değerleri ile uyumluluğu, Yapının malzeme ve yapım tekniğine ilişkin niteliklerinin korunması ve yapılan müdahalelerde sürdürülmesi Yapının kullanımına ilişkin mimari müdahalelerin gerek tasarım gerekse uygulama olarak yüksek niteliklere sahip olması Yapının iç dekorasyonunda mimari ve dönem özelliklerinin gözetilmesi, Yapılan müdahalelerde malzeme ve/veya yapım tekniğinin ayırt edilebilir olması, Uygulamanın genelinde belge değerinin yaşatılmasına dönük çaba, Uygulamadaki işçilik kalitesi ile takdir edilerek Tarihe Saygı Yerel Koruma Ödülleri 2015 Özgün İşlevin Değiştirildiği Esaslı Onarım Kategorisi’nde ödüle değer bulunmuştur. Geniş bir bahçe içerisinde yer alan Beyaz Köşk; hem ilk yapımı ve hem de erken dönemdeki ekleriyle farklı dönem zevklerini günümüze dek ulaştıran belgesel nitelikleriyle özel bir konuma sahiptir. Günümüze ulaşan Asansör, Büyük Sinagog, Atatürk’ün de konuk olduğu Uşakizade Köşkü ve emsalleri ile daha çok Yahudi ve Türk izlerini taşırken Levantenlerin, Rumların ve  rmenilerin okulları, kiliseleri ve yerleşmeleri de Göztepe’de bir arada süren yaşamın tanıklarıdır. 19.yüzyılın son çeyreğinde ticarete bağlı olarak zenginleşen ve bu anlamda zengin bir kozmopolit dokuyu sergileyen Göztepe yerleşiminde yer alan köşk, bulunduğu bölgede süren, yaşayan ve değişen kullanım özelliklerini de özetlemektedir. Özgününde tekil bir yapı iken ardından kent ölçeğine taşınan Avrupai yaşam tarzına uygun olarak gelen ekleri ve Erken Cumhuriyet dönemindeki yaşam kesitini sunan ve bünyesinde ayırt edilebilecek bir yaklaşımla sergilemektedir. Köşkün ilk yaptıranın İzmir’in ve Ege’nin ilk demiryolu yatırımcısı olan firmanın İngiliz kökenli genel müdürü olduğu bilinmektedir.

Özgün İşlevin Değiştirildiği Esaslı Onarım Ödülü

TARİHİ ÇEVRE VE KÜLTÜR VARLIKLARINI KORUMA Katkı ÖDÜLÜ

Şakir SARIOĞLU “Karaburun Eğlenhoca Köyü Tarih ve Etnografya Evi “ öncülüğü ile

Şakir SARIOĞLU Karaburun Eğlenhoca Köyünde doğup büyümüş. Köyüne ve onun değerlerine bağlılığına bir de anıları araştırıp biriktirmek eklenince elde ettiği verilerle, objelerle ve Eğlenhoca köylülerinin desteği ile köye bir müze kazandırmış. Şimdi bu müze hem köylülerce hem de köye gelen konuklarca keyifle dolaşılıyor. “Gelişen teknoloji ve şehirleşmeden ne yazık ki şu son dönemde köylerimizde nasibini almıştır. Gerek çevre, gerekse mimari açıdan otantik dokunun bozulduğunu görüyoruz. Tabi bunun birçok nedeni var. Yaşadığı çevrenin ve doğanın şartlarına göre yaşam dengesini kuran, buraya emek vermiş ve korumuş dedelerimizin, hatıralarının eski olmadığını düşünüyorum. Bu anlamda bizim  gelecekte nasıl bir çevrede yaşamamız gerektiğini ve neleri korumamız, sahiplenmemiz gerektiğini anlatan ipuçlarını bizlere veriyor aslında… Eskiden her şeyin güzel olduğunu bizler hep dile getirsek de acaba gelecekteki güzelliklere ne kadar katkı vereceğiz? Çevreyi kirleterek, su kaynaklarını tüketerek, popülasyon dengesini bozarak, eskiye dair her şeyi yok ederek mi? Çocuklarımıza toprak, ev, araba mirası bırakmak için uğraşan bizler… Aslında unuttuğumuz kültürel, etnoğrafik, folklorik mirasımızı da bırakmamız gerekir. Hikâyenin çıkış noktası aslında burası. Eğlenhoca’daki köy evimizin bodrum katında bulduğum eski bir ahşap kutunun içinden çıkan belge, evrak, diploma ve makbuzlar elime geçince, o günden sonra eskiye dair Eğlenhoca’yla ilgili her şeyi toplamaya başladım. Bu çok uzun zamanımı aldı. Ev ev gezdim. Tüm eski belge, fotoğraf ve eşyaları biriktirmeye başladım. Bu konuda bana yardımcı olan tüm Eğlenhoca sakinlerine teşekkür ediyorum. Yapılan bu  çalışmayı gelecek nesillere aktarma sorumluluğu çerçevesinde projemi gerçekleştirdim. Zaman içersinde bu çalışmanın daha da genişletilerek amacına ulaşmasını temenni ediyorum.”

Tarihi Çevre ve Kültür Varlıklarını Koruma Dalında Katkı Ödülü

Lütfü Dağtaş “Anadolu’nun Son Karatabağı Bergamalı İsmail ARAÇ” Belgesel Film ve Fotoğraf Sergisi ile

“Anadolu’nun binlerce yıllık geçmişi içersinde karatabaklık zanaat olarak karşımıza çıkar. Karatabaklık (debagat, sepicilik) zanaatı, hayvandan bir biçimde yüzülerek elde olunmuş derinin hiçbir biçimde elektrik gücü kullanılmaksızın basit el aletleriyle işlenmesi işidir. Deriyi bu biçimde işleyene de karatabak (tabak, sepici, debbağ) adı verilir. İlkçağlardan bu yana Anadolu’da varolan bu zanaat özellikle Selçuklular ile Osmanlılar dönemlerinde büyük gelişme göstermiş, Cumhuriyet’in ilk yıllarında da 1990’lı yıllara değin varolmuştur. Yine zanaat, süreç içersinde, ahilik olarak bildiğimiz geleneğin de sürdürücüsü olma özelliğini hep korumuştur. Zanaatın bu varsıl geçmişi yazılı bilgilerin dışında görsel olarak da “Tabakhane Mahallesi”, “Tabakhane Sokağı”, “Tabakhane Deresi/Çayı”, “Tabakhane Çeşmesi”, Tabakhane Köprüsü”, “Tabakhane Camisi/Mescidi”, “Tabakhane Hamamı” vb. adlarla hemen her il ya da ilçe yerleşim biriminde karşımıza çıkar. Teknolojinin gelişmesi, kimya sanayinin ilerlemesi (karatabaklar kireç, zırnık dışında kimyasal madde kullanmazlar. Palamut tozu, köpek ve güvercin dışkısı onların temel malzemelerindendir.), pazarın büyümesi sonucu tabaklık zanaatı hızlı biçimde yokolma sürecine girmiş; zanaat, fabrikalarda sanayi üretimi niteliğiyle sürdürülür olmuştur. Bergamalı Karatabak İsmail Araç, tarihe karışmış zanaatın halen Anadolu’da, Bergama ilçemizde çalışan son temsilcisidir. İsmail Araç, yine elektrik gücüne dayalı olmaksızın, basit el aletleriyle, kendisine getirilen koyun, kuzu, keçi, oğlak, deve, büyükbaş hayvan derilerini işleyerek onlardan ayakkabı yüzlük, astarlık deri, meslik deri, davulluk deri ve adını Bergama’dan alan parşömeni elde etmektedir. Geçmişte ayrıca binek ve yük hayvanlarının eğerlik, semerlik derilerini de işlemiştir. Anadolu düzlemindeki karatabaklık zanaatının son temsilcilerini, 1990’lı yıllarda, yokolmaları sürecinde fotoğraf ve yazı olarak belgelerken, onların dışında bugüne gelen Bergamalı Karatabak İsmail Araç’ı hem fotoğraf, hem de film olarak belgeledim. Bergamalı Karatabak İsmail Araç’ı, bu belgeleme uğraşı içersinde gazete ve dergilerde röportaj olarak yayımlayarak zanaatın
varlığını duyurmaya çalıştım. Yine bu çerçevede, İstanbul Beylikdüzü TÜYAP Fuar ve Sergi Merkezi’nde her yıl deri sektörü tarafından düzenlenen uluslararası fuarlardan Kasım 2012’de yapılanına katılarak orada workshop yapmasını sağladım. Fotoğraflarına dayalı sergi açtım. 19 Dakikalık belgesel filmi gösterdim. Tüm bunlar ayrıca, Bergama’da, 9-10 Mayıs 2013 tarihlerinde yapılan 2. Uluslararası Bergama Sempozyumu’nda, özellikle yurt dışından gelen katılımcıların bu kez de
Bergama’daki tabakhanede workshopa tanıklık etmelerine yol açtı. Ben de Sempozyum’da zanaatı belgesel fotoğraflarım eşliğinde anlattım. Zanaatın sanayi karşısında yenik düşmesi nedeniyle bugün işi sürdürecek çıraklar da artık mevcut değildir. O bakımdan İsmail Araç’tan sonra karatabaklık zanaatı, salt Bergama’da değil, Anadolu genelinde tümüyle tarihe karışmış olacaktır.”

Tarihsel Çevre ve Kültür Varlıklarını Koruma Dalında Katkı Ödülü

Tufan Atakişi “Fred, Edmond, Henri Boissonnas ve İzmir” Kitabı ile

Yayın; Tarih severlerin gösterdiği ilgi ile kent adına bir kazanımdır. Tarihe Saygı Yerel Koruma Ödülleri 2015’te Tarihi Çevre ve Kültür Varlıklarını Koruma Dalında Katkı Ödülü’ne değer bulunmuştur.

Karşıyaka Karşıyaka Kent, Kültür ve Sanat ile İzmir İzmir dergilerinin kurucusu ve yürütücüsü olarak sürdürdüğü İzmir’in anılarına atıfta bulunan Tufan Atakişi yayınladığı “Fred, Edmond, Henri Boissonnas ve İzmir” albüm kitabında Türk -Yunan savaşı esnasında 1919’da İzmir ve 1922 de ise Batı Anadolu’da çektikleri çok nadir fotoğraf, bilgi ve belgeleri İzmirlilerle paylaşmıştır yayınında. Fred Boissonnas, XIX. yüzyılın ortalarında Marsilya’da yaşayan ve gravürle uğraşan bir ailenin üyesidir. Gelişmekte olan fotoğrafçılık sanatına ilgi duymuş, stüdyo çekimlerine getirdiği yepyeni anlayış ve geliştirdiği tekniklerle dünya çapında tanınır olmuştur. Avrupa ve Akdeniz’de çektiği fotoğraflar büyük ilgi görmüş, 1900 yılında Paris’te düzenlenen Dünya Sergisi’nde birincilik almıştır. Venizelos ile yaptığı anlaşma sonrası oğlu Edmond, 1919 yılında Smyrna’ya gelip yüzlerce orijinal sepia plaklar üzerine İzmir’in tarihini, kültürel ve sosyal yapısını belgeleyen fotoğraflar çekmiştir. Daha sonra Türk- Yunan savaşı esnasında 1921 yılında, bu kez küçük oğlu Henri İzmir’e gelmiş kenti, Batı Ege’yi, cephedeki Yunan askerlerinin faaliyetlerini ayrıca tarihi ve doğal güzellikleri konu edinen fotoğraflar çekmiştir. Kitabın I. bölümü Fred’in, II. bölümü Edmond’un, III. bölümü ise Henri’nin çalışmalarını kapsamaktadır.

Tarihsel Çevre ve Kültür Varlıklarını Koruma Dalında Katkı Ödülü

TARİHİ VE KÜLTÜREL MİRAS KONULU OKUL PROJELERİ TEŞVİK ÖDÜLÜ

Naci Şensoy Anadolu Lisesi “Her Evde Bir Tarih Var” çalışmasıyla

Çalışma kapsamında öğrencilerin atadan, aile büyüklerinden kalan her türlü objeyi ve onların geçmişteki işlevlerinin araştırılarak tanıtıldığı bir çalışmadır. Çalışma, geçmişe uzanan bilginin günümüze aktarılmasını ve beraberinde eserler aracılığı ile gençlerin aileleriyle, akrabalarıyla görüşüp, köylerine gidip aile bağları ve aidiyet duygularının gelişimine katkı sağlamıştır. Ayrıca “Her Evde Tarih Var” çalışması toplumumuzda kendi tarihlerini belgeleyen eserlerin ne denli kıymetli olduğunu ve gençlerce bu eserlerin korunmasının önemini yaşayarak öğrenmeyi sağlamasıyla da farklı bir koruma modelini gözler önüne sermiştir. Naci Şensoy Anadolu Lisesi 2014–2015 Yılı Öğretim yılında 9. ve 10. sınıf öğrencilerinin tümü projenin hazırlanmasında etkin rol üstlenmiştir.

Okul Müdürü: Adnan KAYTAN
Proje Danışmanı: Tarih Öğretmeni Aynur EREN

Tarihi ve Kültürel Miras Konulu Okul Projeleri Teşvik Ödülü

Özel Karşıyaka Piri Reis Okulları “Nerede Kırkınca Nerede Şirince” çalışmasıyla

Şirince’nin tarihsel süreçte değişen üç ana isminden yola çıkarak köyün tarihi tanıtılmıştır. Drama, maket çalışmanın tanıtılmasında kullanılan ana yöntemlerdir. Şirince’nin kuruluş hikâyesini, köyün sırası ile Kırkınca, Çirkince ve Şirince olan isimlerinin tarihsel değişim neden ve süreçlerini ve insanların yaşam biçimlerini sergileyen bir oyun hazırlanmıştır. İlkokul 5. sınıf öğrencilerinden oluşan 40 kişilik bir kadro ile çalışılan oyun, daha sonra Şirince’de sahnelenerek köyün tarihiyle
yaşaması ve yaşatılması bir model olarak belirlenmiştir. Ayrıca oyun çerçevesi dışında öğrencilerin gezileri de kayda alınarak onlar adına anı haline getirilmesi de sağlanmıştır. Gezi süreci ve oyun performansı ardından diğer dersler özelinde
köyün bir maketini ve Şirince’nin ekonomisinde büyük önem taşıyan şarabı için nazar boncuklu, şiirli şişeler tasarlanarak maket içerisinde gösterilmiştir.

Okul Müdürü: Aslı AKI
Projeye katkıda bulunan öğretmenler
Gülcan KARAÇUR – Yusuf VARLI – Tino REGGİO
Zuhal ÖZAKMAN – Rein ÖZBİLGİN
Video ve Klip Çekimleri
Kadir İlke OCAK

Projeyi hazırlayan öğrenciler:

Arben Ekrem BİNOĞLU Ayşegül KIZILDERELİ Gülse ÜLKÜ Mehmet ÇIRAKOĞLU Defne COŞKUN Melisa SARAN Ayşegül KAMALI Alin AŞIM Ada TAŞDEMİR Derin KİLİMCİ Yamaç SEYFELİ Ceylin KİLİMCİ  Yağmur ÖZKAN Can ÖZER
Tolga KALKAN Efe KAPLAN Ali Arda BARUT Ece ÜNALP Zeynep Gupse KURDOĞLU İsmail Hakkı BUCAK Duygu Ecem ERTAN Deniz Elif BAYRAM Lucas Ferrero MARTİNEZ Aleyna Angelina AKYÜZ Öykü KAYACAN Sude Derin TURUT
İdil DUYGUN Barkın ÖZDOĞAN Zeynep TOZKOPARAN Feride Zeynep SİVRİOĞLU Tan AKSOY Irmak ÇAKICI Seçkin ÖZALP Zeynep ÖZKAN Sofiya PARSHYNA Defne SATICI Ege CAMBAZOĞLU Duru GÜRBÜZ Doruk KOCAMAN
Bahar ERDEMİR

Tarihi ve Kültürel Miras Konulu Okul Projeleri Teşvik Ödülü

Özel Havajet Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi “Havajet Yaşayan İzmir’de” çalışmasıyla

Öğrenciler yıl boyunca gerçekleştirdikleri tarih turlarından elde ettikleri veriler üzerinde araştırma yazıları hazırlayarak ve şiirler yazarak içselleştirdikleri bilgileri ve tüm üretimlerini bir dergi hazırlayarak paylaşmışlardır.

İnsanların yaşadıkları kenti sahiplenebilmesi için, o kentle anlamlı ve güçlü bir bağ kurmaları gerekir. İzmir’de yaşıyor olmak insanı İzmirli yapar mı? Bunun yolu da yaşanılan kenti tanımaktan geçer. Tanımak için geriye doğru bakmak yani
tarih iksirini içmek gerekir. Özel Havajet Mesleki ve Teknik Lisesi olarak bu düşünceler ışığında ilerlemekteyiz. Biliyoruz ki işini iyi yapanlar kendini en iyi şekilde tanıyanlardır. İzmir’de aidiyet duygusu yaşamak istiyorsak eğer yaşamaktan öte düşünmeli ve bu güzel şehri sahiplenmeliyiz Kendini tanımak ise yaşadığın yeri bilmekten geçer felsefesi ile Tarih dersi kapsamında 2014– 2015 eğitim öğretim yılı içerisinde 9. ve 10. Sınıf öğrencilerinden oluşturduğumuz bir grup öğrenci ile beş adımda İzmir’i tanımak için yollara düştük. Agora, Basmane, Menemen, Bergama ve son adım Ödemiş (Birgi) oldu. Gezilen her yer buram buram tarih kokuyordu. Asırlara meydan okumuş yapılar olduğu kadar asırlara teslim olmuş korunmayan, kaderine terk edilen yapıları da gördük. Attığımız her adımda öğrencilerimize bilmedikleri tarihi dokulara dokunmanın keyfini yaşatarak gözlerinde tarih ışığı yakıp bu ışığın sürekli parlaması için çabaladık. Geleceğin geçmişsiz olamayacağını, var olabilme yolunun geçmişi ve şimdiyi iyi bilmekten geçtiğini anlatmaya çalıştık ve yine anladık ki istersek şehrimiz için çok şey yapılabilir, yapabiliriz. Bir kişide bile bu farkındalığı yaratabilmenin şehrimize çok şey katacağı düşündeşindeyiz. İzmirliyim diyebilmek için yerinde saymak ya da yol almak ayrımında bizler başımızı bu anlamlı projeye çevirerek yol aldık. Şimdi proje öncesi ve sonrasını karşılaştırmak istediğimizde öğrencilerimizdeki tarih bilincini ve farkındalığını görerek, çabalarımızın boş olmadığını fark edip bunun haklı sevincini yaşıyoruz. Kentli olmak tarihini sahiplenmektir. Sahiplenen insan korur, tarihi her dokuyu. Okşar ve sarılır; tüm bunlar sevgiden kaynaklanır. Şairin söylediği gibi “Kurtaracaksa sevgi
kurtaracak bizi”. Şehrimizin her köşesini; geçmişten geleceğe kalan tüm eserleriyle; sevmek, korumak, yaşamak ve yaşatmak dileğiyle.”

Tarihi ve Kültürel Miras Konulu Okul Projeleri Teşvik Ödülü

Ayrancılar Ortaokulu “Müzede Öğreniyorum” çalışmasıyla

Günümüz modern eğitim anlayışında “Yerinde Öğrenme”, “Empati”, “I. Elden Somut Bilgiler Edinme” olguları tarih eğitiminde uygulamak için “Müzede Öğreniyorum” çalışma modeli gerçekleştirilmiştir. Bir eğitim ve öğretim yılı içerisinde
24 eğitsel gezi gerçekleştirilmiş ve tarih dersleri İzmir sınırları içinde 16 müze ve ören yerinde sürdürülmüştür. Böylece öğrenciler, ders programında yer alan tarih konularını görerek ve tartılaşarak öğrenme deneyimi yaşamıştır. Resim, maket, ses kaydı, karikatür, gezi raporu vb gibi elde edilen ürünlerle öğrenme zenginliği kazanılmış ve kavrama düzeyi derinleştirilmiştir.

Okul Müdürü: İbrahim ERÇELİK
Projeye katkıda bulunan öğretmenler: Fadıl ALKAN İsmet PARLAK Berrin AKBULAK Kübra UZAY Serap ERDAĞ Emel PEKTEZEL Necati TÜRKEL Ömer ÇAKAR Kadir İlke OCAK

Projeyi hazırlayan öğrenciler: Ayşe CERİT Eda KIVILCIM Sümeyye YILDIRIM Ayşegül OSLÜ Ayşenur Eda TAŞAR Ali Hikmet SEVİNÇ Nisa GENCER M.Akif ALAGAŞ Abdullah Furkan YİĞİT Keziban KAYNAK Ayşe Eylül Tirak Rana YILMAZ
A.Soner YAVUZ Hasan F. ERTEK Kardelen GRAM Simge YİĞİT İrem Nur ÇETİNÖZ Caner ÇELİK Beyza AŞKIN Arzu ÇALIŞ

Tarihi ve Kültürel Miras Konulu Okul Projeleri Teşvik Ödülü

ÖDÜL KOMİTESİ ÜYELERİ

  • Başak İPEKOĞLU – Prof. Dr., İ.Y.T.E. Mimarlık Fakültesi, Mimari Restorasyon Bölümü Öğretim Üyesi, Bölüm
    Başkanı
  • Emel GÖKSU – Prof. Dr., D.E.Ü. Mimarlık Fakültesi, Şehir ve Bölge Planlama Bölümü, Bölge Planlama Anabilim Dalı E. Öğretim Üyesi
  • Eti AKYÜZ LEVİ – Prof. Dr., D.E.Ü. Mimarlık Fakültesi, Mimarlık Bölümü Öğretim Üyesi
  • Emel KAYIN – Doç. Dr., D.E.Ü. Mimarlık Fakültesi, Mimarlık Bölümü Öğretim Üyesi
  • Ulvi ÖZEL – İzmir 1 No’lu Kül. Var. Kor. Bölge Kur. Müdürü
  • Osman ARSLAN – İzmir 2 No’lu Kül. Var. Kor. Bölge Kur. Müdürü
  • Hasan TOPAL – Mimarlar Odası İzmir Şubesi Başkanı
  • Özlem ŞENYOL KOCAER – Şehir Plancıları Odası İzmir Şubesi Başkanı

DANIŞMA KURULU ÜYELERİ

  • Aziz KOCAOĞLU – İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı
  • Buğra GÖKÇE – Dr., – İBB Genel Sekreter Yardımcısı
  • Hülya ARKON – İBB Etüt ve Projeler Dairesi Başkanı
  • H. Gökhan KUTLU – Dr., – İBB Tarihsel Çevre ve Kültür Varlıkları Şube Müdürü

SEÇİCİ KURUL BAŞKANI

  • Can BİNAN – Prof. Dr.(Mimar, Restorasyon Uzmanı) Yıldız Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Mimarlık Bölüm Başkanı Restorasyon Anabilim Dalı Başkanı

ASİL SEÇİCİ KURUL ÜYELERİ

  • Zübeyde Müge AKKAR ERCAN – Doç. Dr.(Şehir Plancısı) ODTÜ Şehir ve Bölge Planlama Bölümü Öğretim Üyesi
  • Hüseyin CEVİZOĞLU – Doç. Dr. (Arkeolog) E.Ü. Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi
  • F.Nurşen KUL – Yrd. Doç. Dr. (Mimar, Restorasyon Uzmanı) İYTE Mimarlık Fakültesi Mimari Restorasyon Bölümü Öğretim Üyesi
  • Mükerrem KÜRÜM (Sanat Tarihçisi) Adnan Menderes Üniversitesi  Sanat Tarihi Bölümü Öğretim Görevlisi
  • Nehir Yüksel (Şehir Plancısı)
  • Cem BİLGİNPERK (Y.Mimar​, ​Restorasyon Uzmanı)

YEDEK SEÇİCİ KURUL ÜYELERİ

  • Emre GÖNLÜGÜR – Yrd. Doç. Dr. (Şehir Plancısı​) İzmir Ekonomi Üniversitesi Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi Mimarlık Bölümü Öğretim Üyesi
  • Onur GÜLBAY – Dr. (Arkeolog) D.E.Ü. Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi
  • Öget CÖCEN – Dr. ​(Mimar, Restorasyon Uzmanı)
  • Canan ÇAKMAK (Sanat Tarihçisi)

RAPORTÖRLER

  • Ayşegül GÜNGÖREN (Arkeolog & Uzm. Sanat Tarihçisi)
  • Mehmet YASA (Restoratör)